Emrah ALTINGÖLLEREmrah ALTINGÖLLER
Gölyazı köyünün girişinde köprünün hemen sol tarafında yer alır. Halk arasında ağlayan çınar olarak bilinir. Hikayeye göre Rum Eleni ile Türk Mehmet’in mübadele zamanı imkansız aşkları sonucunda canlarına kıyma hikayesidir. Ağacın dibinde can veren aşıklardan dolayı bu isimle anılır.
Bayır, devamında Gölyazı güzel korunmaya çalışılmış ama tam korunamamış, araba girişine müsade edilmeyen bir yer. Tarihi doku pek dert edilmemiş bazı yeni evler arada sırada gözlemlenebiliyor.
Göl tekne turuna çıkın zevklidir. Ayrıca meydandaki papağan lukaya selam verin çok tatlı bir aral papağanı.
Çınarın detaylı hikayesi.
Çok eski zamanlarda Bursa’da göl kenarına dizili, rengarenk taş evleri olan şirin bir balıkçı köyü vardı. Köyün yarısı Rum, yarısı Türk’tü. Romeo Juliet gibi acıklı bir aşk hikayesi yaşanıyordu bu köyde. Köyün yağız delikanlısı Sarı Mehmet, güzeller güzeli Rum kızı Eleni’ye aşık olmuştu. Birbirlerini delice seviyorlardı.
Bizim Sarı Mehmet balıkçı…Rum kızı Eleni’de annesinin tuhafiye dükkanında yün satıyordu.
Aşıklar her sabah gölün girişindeki büyük çınarın altında buluşur, birbirlerini öper koklar, Mehmet balığa, Eleni’nin “Rastgelsin Mehmedim” sözleriyle çıkardı. Akşam olup gün battığında ise, Mehmet Eleni’yi çınarın altında onu beklerken bulurdu hep.
Birbirlerine sıkıca sarılır, ağacın genişçe olan dalına oturur, saatlerce konuşurlardı her gün.
Günler böyle aşk dolu geçerken ülke de itilaf devletlerince işgal altındaydı.
Mustafa Kemal Paşa gizlice Samsun’a gitmiş, işgal altındaki Anadolu’da Kurtuluş savaşını başlatmıştı.
Yunan birlikleri rahat durmuyor, İzmir’i, Bursa’yı, Trakya’yı işgal ediyorlardı. Sarı Mehmet ve Eleni’nin köyünde onca yıldır mutlu bir şekilde yaşayan Rumlar ve Türkler bundan sonra iki düşman halindeydiler.
Eleni’nin ailesi Mehmet’le görüşmesine yasak getirdi aniden.
Aşıklar ne yapıp edip bir şekilde çınarın altında buluşmaya devam ettiler yinede.
Sıcak bir günde kötü bir haber geldi köye. Mehmet savaşmak için cepheye çağrılmıştı.
Son kez çınarın altında buluştu o gece bizim aşıklar.
Öpüp kokladılar birbirlerini. Eleni hamileydi, ama Mehmet’e diyemedi.
Mehmet çınar ağacından yeşil bir yaprak kopardı Eleni’ye vermek için.
“Bu yaprak sarardığında bende eve dönmüş olacağım bekle beni sevgilim” dedi. Kopardığı çınar yaprağını Eleni’nin kulağının arkasına iliştirdi oracıkta.
Ertesi gün Mehmet cepheye doğru yola çıktı.
Eleni’de hergün kiliseye dua etmeye.
Günler aylar böyle birbirlerinden habersiz geçiyorken, Eleni’nin mavi gözlü bir kızı oldu.
Ve nihayet yurdun düşman işgalinden temizlendiği, savaşın bittiği haberi ulaştı köye. Türkler işgal edilen toprakları birer birer geri alıyorlardı.
Bu arada Eleni hergün çınar ağacının altına gidip haber alamadığı Mehmet için göle ağıtlar yakmaya devam ediyordu.
Aylar geçmişti. Savaş bittiği halde Mehmet eve hala dönmemişti. Eleni merak içindeydi.
Derken iki ülke arasında nüfus değişimi başladı. Türkiye’deki Rumlar Yunanistan’a, Yunanistan’da yaşayan Türkler, Türkiye’ye göçmek zorunda bırakıldı.
Eleni ve ailesi Selanik’e doğru yola koyulurken, bebeği de ateşler içinde yanıyordu. Ne yazık ki bu zorunlu göç yolculuğunda bebeğin bünyesi zayıf düşmüştü…daha fazla da dayanamadı.
Eleni bebeğini kaybedince, hayata iyice küstü.
Ve birgün… Mehmet’le ilgili o kötü haber de ulaştı Selanik’e.
Mehmet, Sakarya cephesinde savaşırken şehit düşmüştü. Eleni bunu duyunca iyice perişan oldu. Hiç düşünmeden hemen yola çıktı. Bursa’daki köyüne gitti. Çınar ağacının altına oturdu. Ortalıkta dolaşan bir köpekten başka kimseler yoktu. Mehmet’in son buluşmalarında verdiği kurumuş çınar yaprağını saçına taktı. Bir süre etrafa bakındı… Ve aniden “Elveda sevgilim” diyerek kendini iskeleden göle bıraktı.
Gözlerinden süzülen yaşlar gölün sularına karışırken tüm bunlara şahit koca çınarın yaprakları da ıslanmaya başladı. Çınar ağladıkça, bu kara sevda aşk dilden dile dolaşmaya çıktı. Çınar ağıt yaktıkça göl inledi… Bu kadersiz çiftin büyük aşkı suya yazıldı. Zamanla köyün ismi de Gölyazı oldu.
Bog CarmenBog Carmen
Gölyazı è una città fondata su una piccola penisola sul lago Uluabat. Gölyazı è stata fondata dagli antichi greci ma abbondano i resti del periodo romano. Ogni anno la città ospita la Festa della Cicogna e fino al 20° secolo Greci e Manavlar vissero insieme. Anticamente era conosciuto come Apolloniatis forse perché sono state trovate monete risalenti già al 450 a.C. , che recano il simbolo dell'ancora di Apollo L' imperatore romano Adriano visitò la città e nel periodo bizantino apparteneva alla diocesi di Bithinya , poi Nicomedia . Durante il periodo bizantino fu chiamato Theotokia.
Nel 1302 il re ottomano Osman I si rifugiò nel castello dopo la battaglia di Bapheus ma si ritirò. Le rovine di Gölyazı si trovano a 3,7 chilometri a sud dell'autostrada. Alcuni resti includono:
Un'antica strada romana .
Un sarcofago e un coperchio scavati nella roccia naturale ai margini dell'antica strada, in un mausoleo di 8,5 x 8,5 metri.
La cosiddetta "Porta di pietra" nella parte più stretta della penisola e le mura della città con uno spessore di 5 metri in alcuni punti.
Mi piace passare il tempo in questo posto rilassante, buon pesce,bella natura e ricco di storia!Non lontano da Bursa il posto offre passeggiate in barca, piccoli ristoranti di pesce,un platano che sicuramente ha una vita sopra i 200 anni e soprattutto bella gente!Il Platano Piangente, situato all’ingresso del villaggio di Gölyazı nel distretto di Nilüfer, a Bursa, attira grande interesse non solo da parte degli abitanti di Bursa, ma anche da quelli delle province vicine.
Considerato uno dei platani simbolo di Gölyazı – e quindi anche di Bursa – l’Ağlayan Çınar si distingue soprattutto per la sua storia. Questo platano, al quale sono stati dedicati poemi e leggende, suscita in particolare l’interesse dei visitatori più giovani. Chi si reca a Gölyazı si siede all’ombra del vecchio albero per sorseggiare un tè, mentre ascolta dagli abitanti del luogo la sua struggente leggenda.L’AMORE DI MEHMET ED ELENI
Un tempo questo villaggio, dove vivevano prevalentemente i Greci, si chiamava Apolyont. In quel periodo un giovane turco di nome Mehmet si innamorò di una ragazza greca di nome Eleni. Si incontravano sempre nella cavità di questo platano.
Durante gli anni della Guerra d’Indipendenza, iniziò lo spopolamento dei villaggi greci e l’insediamento dei turchi in quelle zone. Mehmet, vedendo i fratelli di Eleni che stavano lasciando il villaggio, chiese loro dove fosse Eleni. I fratelli, però, gli dissero di lasciar perdere e dimenticarla. Mehmet non volle arrendersi e scoppiò una lite. Yorgi, il fratello di Eleni, accoltellò Mehmet.
Ferito, Mehmet si trascinò fino alla cavità del platano. Nel frattempo, un’amica molto vicina a Eleni – anch’ella parte del convoglio in partenza – le raccontò della lite tra Mehmet e suo fratello. Eleni allora lasciò il gruppo e corse al platano. Quando arrivò, vide Mehmet morto, coperto di sangue. Disperata, si suicidò lì accanto.
Si narra che, in certi periodi (anche se le date non sono note), dal platano sgorgherebbero gocce simili a sangue. È per questo che l’albero è rimasto conosciuto come Ağlayan Çınar – il Platano Piangente.
Kemal DurmuşKemal Durmuş
Müthiş bir hikayesi var ve beni çok etkilemiştir. Asırlar boyunca yan yana komşu olarak yaşamış onca milletin savaş yüzünden bir anda kendilerine düşman kesilmesi... Ve birbirini boğazlaması... Ve bunun hala devam etmesi... Hikayeyi aşağıda özetliyorum, sonra yorum yapacağım.
"Mübadele sırasında 1923 yılında Rumlarla Türklerin bir arada yaşadığı yıllarda, Gölyazı'da, Türk oğlu Mehmet ile Rum kızı Eleni birbirlerini sevmektedir. Kurtuluş Savaşı'nın ardından Yunanistan ve Türkiye arasında kabul edilen mübadele anlaşması sebebiyle Rum aileler hazırlıklarını yapar ve yavaş yavaş köyü terk etmeye başlar. rumların köyden gittiğini gören mehmet, kalabalığın içinde sevgilisi Eleni'yi aramaya başlar. bu sırada, eleni'nin büyük ağabeyi Yorgi, Mehmet'in yolunu kesip artık düşman olduklarını ve sevdasından vazgeçmesi gerektiğini söyler. Aralarında çıkan tartışmada Yorgi hançerini çekerek Mehmet'e saplar. Aldığı yarayla acılar içerisinde kıvranan Mehmet, son bir gayretle Eleni'yle gizli gizli buluştuğu ulu çınarın oyuğuna kadar gelir. konvoy ilerlerken olayı öğrenen Eleni, doğruca sevdiğine koşar. Ancak, çınarın oyuğuna geldiğinde Mehmet'i kanlar içerisinde yatarken bulur. Daha sonra belinden çözdüğü kuşağının bir ucunu çınarın dalına diğer ucunu da boynuna geçirerek orada canına kıyar. Efsane odur ki; ulu çınar bu olayın ardından, kovuğunun içinde kanlı gözyaşları dökmeye başlar.
Hikaye de dediği gibi iki insanın girebileceği büyüklükte bir kovuğa sahip ve görülmeye değer. Ağacın bulunduğu konum, efsanesi kadar güzel.
Ağlayan çınar kadar Gölyazı için aynı yorumları yapamayacağım. Tarihi bir semti resmen harap etmişiz. Navogasyona Apollon tapınağı yazıyorsunuz sizi tek duvarı kalmış etrafı evlerle çevrili bir yere çıkarıyor. Gittiğinize pişman oluyorsunuz.
Ayrıca Gölyazı girişinde otoparklar var hafta sonu ve resmi tatilde semtin içine araçla girmek yasak. Otoparkta hemen sandal turu diye bağırıp sizi ikna etmeye çalışıyorlar. Tekne turunun hiçbir espirisi yok. Semt zate maximum 1,5 km. Yarım saatte gezip bitirirsiniz. Tekne turunda çamurlu göl ve kokan sazlıklar arasından geçmeye gerek yok. Tekne 5 kişi alıyor. 50 lira turu. Onun yerine yavaş yavaş yürüyüp çınara ulaşmak yeterli olur. Tek yaşayan tarihi Ağlayan çınar ağacı. Onu görmenizi ve orda çay içmenizi tavsiye ederim.
See more posts