Bugün Nikopol şeklinde anılmakta olup Tuna nehrinin sağ kıyısında deniz seviyesinden 100 m. yükseklikte bulunmaktadır. Kasaba bir taraftan nehrin kuzeyine Eflak’ın düz ve bataklık kesimlerine, diğer taraftan Osum’un Tuna’ya aktığı noktaya bakar. Ortaçağda Bulgaristan’ın en büyük şehirlerinden biri olup Bulgarlar’ın son kralı İvan Şişman’ın da pâyitahtıydı. Osmanlı hâkimiyeti döneminde (1395-1878) askerî ve ticarî öneme sahip bir sancak merkezi özelliği taşımaktaydı. “Zafer şehri” anlamına gelen Nikopol adına ilk defa XI. yüzyılın ikinci yarısına ait Bulgar Vekāyi‘nâmelerinde rastlanır. Burası muhtemelen Bizans İmparatoru II. Nikephoros Phokas (963-969) tarafından Bulgaristan’ın tekrar ele geçirilmesinin ardından kurulmuştur. Niğbolu deyince, benim zihnimde Niğbolu Savaşı canlanır. Sözkonusu savaş, 25 Eylül 1396) Niğbolu Kalesi önlerinde meydana gelmiş ve kısa sürede kalabalık Haçlı güçlerinin bozguna uğramasıyla sonuçlanmıştır. Batı Avrupa’nın, Doğu Hıristiyanlığı ile birlikte doğrudan Türkler’i hedef alan ilk ciddi askerî harekâtı şeklinde de nitelenmiştir. Seferin ana sebebi Türkler’in Balkanlar’daki önlenemez ilerleyişini durdurmak, tehlike altındaki Macaristan’a yardımcı olmak, böylece Batı Avrupa’nın güvenliğini sağlamaktır. Kuşatma altındaki İstanbul’un kurtarılması, Bizans’a yardımda bulunulması amacı ise ikinci planda düşünülmüştür. Sefer propagandası yapılırken Haçlı seferleri ruhuna uygun biçimde İstanbul üzerinden Kudüs’e ulaşma ve Hıristiyanlığı yüceltme temel hedef şeklinde öne çıkarılmıştır. Dönemin Batılı tarihçileri, önce İstanbul ve oradan Anadolu içlerinden geçerek yahut deniz yoluyla hareket ederek Suriye’ye veya Suriye sahillerine, Mısır limanlarına ulaşma ve arz-ı mukaddesi fethetme gibi planları ileri sürmüştür. Aslında seferin açılması ve organizasyonu, Türk tehdidini derinden hisseden imparatorun kardeşi Luxemburg hânedanından Macar Kralı Sigismund’un etkili teşebbüsleri sonucu gerçekleşmiştir. Haçlılar seferin en önemli hedefi olan Niğbolu önlerine gelip kaleyi kuşattılar (10 Eylül). Fakat Niğbolu’daki Osmanlı muhafızları, kalenin son derece sarp bir mevkide bulunmasından da yararlanarak onlara karşı şiddetle direndi. Haçlılar ise önlerine çıkacak kuvvetlere karşı savaşmak amacıyla organize edilmişlerdi ve kale muhasarası ile fazlaca oyalanacaklarını düşünmemişlerdi. Bu sebeple kuşatma başarısız birkaç saldırının ardından ablukaya dönüştü. Osmanlı Sultanı Yıldırım Bayezid, 24 Eylül’de Niğbolu yakınlarında ordugâhını kurdu, burası Tuna’ya 4 mil mesafedeydi. Savaş ertesi gün Haçlı kuvvetlerinin saldırısıyla başladı. Osmanlı ordusuna karşı ilk hücumu ön safta saldırma hakkını elde eden Fransız güçleri gerçekleştirdi. Ağır zırhlı süvari saldırısını Osmanlı öncü birlikleri karşıladı ve geri çekilerek onları kazıklı müdafaa hattının önüne getirdi. Âdeta uçları sivriltilmiş kazıklardan bir ormana benzeyen bu hattın arkasındaki okçular ok fırlatarak duraklayan Haçlı hücumunun hızını iyice kestiler. Şövalyelerin büyük kısmı oklarla yahut kazıklara takılarak yaralanan atlarından indi, bir bölümü de kazıkları çıkarıp yol açmakla uğraştı. Buradaki mücadele sırasında başıboş kalmış atların bir kısmı ordugâha geri döndü, bunu gören ve Fransızlar’ın savaş sisteminden habersiz olan Macarlar onların yok edildiğini zannettiler ve ordugâhta bir panik başladı. Osmanlılar’ın kesin zaferiyle sonuçlanan savaşta kayıplar konusunda kesin bir rakam yoktur. Tahminler Osmanlı tarafının 30.000 dolayında kaybı olduğu, Haçlılar’ın ise bundan daha fazla kayba uğradığı yolundadır. Başta Jean de Nevers olmak üzere Eu Kontu Philippe d’Artois, La March Kontu Jacques de Bourbon, Enguerrand de Coucy, Henry de Bar ve Guy de la Trámouille, Mareşal Boucicaut gibi asilzadeler esir alınmış, daha sonra fidyeleri ödenerek bunların sağ kalanları vatanlarına dönebilmiştir. Niğbolu Savaşı, klasik anlamda öğeler taşıyan ve eski Haçlı seferleri hülyalarıyla beslenmiş son...
Read moreThe fortress dates back from the second Bulgarian Kingdom where it was lastly used by King Shishman. The King, who many Bulgarians think was unjustly serviant to the Ottomans, became their vassal after fleeing the capital Tarnovo and leaving his people. In 1395, the fortress was captured with Bulgarian ships, and the sultan beheaded the king, supposedly because of plans of revolt. The fortress was not easy to be captured during the centuries, and finally in 1810, during the first Russian-Ottoman war, the Russians decided to bomb it and destroy it, in order to capture it.
Today, the main portal is not the original, with the original being in the Pleven...
Read moreVery disappointed: The fortress is not maintained at all. Very little can be seen left of the original walls. Lots of rubbish. There is no car park and will require to walk at least 400 meters to reach the main entrance. Wheelchair unaccessible. No public toilet. There is a huge antenna (radio, TV, radar) situated close to the fortress.
BUT clearly the stunning views ( gorgeous river Danube, Romania, and the town Nikopol) from the top will make you forget all the...
Read more