Divriği Ulu Cami ve Darüşşifası, ülkemizde yer alan en kıymetli sanat eserlerimizden biri. Ahlatlı Hürremşah'ın mimarı olduğu eserin ne bir öncesi ne de bir sonrası var. Bir heykel gibi insitu biçimde işlenen Cennet Kapısı (Kale Kapısı) ve Darüşşifa Taç kapıları olağanüstü şaheserler.
Divriği Ulu Cami ve Darüşşifası, ülkemizde UNESCO Dünya Mirası listesine giren ilk mimari eser olma özelliğini taşıyor.
Yapının tüm portalleri yüksek kabartma tekniği ile üç boyutlu olarak özgün bir betimleme anlayışı ile coşkun biçimde işlenmiştir. Taşın bir dantel gibi işlendiği bu eşsiz eserin Türk ve İslam Sanatında bir benzeri yoktur.
Eser plan ve süsleme özellikleri ile benzersiz bir eserdir.
Eseri ziyaret etmeden önce Prof.Doğan Kuban'ın "Cennetin Kapıları" adındaki muazzam eserini okumanızı kesinlikle tavsiye ederim.
Aşağıda özet de olsa daha ayrıntılı bilgi vermeye çalıştım.
1228-1229 yılında Mengücekoğulları Beyi Ahmet Şah ve eşi Turan Melek'in baniliğinde başta Hürremşah olmak üzere birçok seçkin sanatçının çalışmaları ile cami ve darüşşifa tamamlanıyor. Dönemin siyasi ortamında muhtemelen Moğol baskısı nedeniyle İran bölgesinden birçok sanatçı ve bilgin Anadolu'da bulunan devletlere sığınıyor. Mengücekoğullarına da dönemin önemli düşünürlerinden Bahaeddin Veled (Mevlana'nın babası) ve önemli dönem şairlerinden Nizami i-Gencevi uzun süreli misafir oluyorlar. Bu önemli kişiler gibi dönemlerinde mimaride ve plastik sanatlarda üstad mertebesinde olan büyük sanatçılar da Mengücekoğullarına bilgi ve birikimlerini aktarıyorlar. İşte böylesine büyük bir bilgi birikimi ve yetenek ile Divriği Ulu Cami ve Darüşşifası gibi muazzam bir eser ortaya konuyor.
Divriği Ulu Cami'nin Cennet Kapısı, üzerinde yer alan Cennet tasviri içeren bezemeleri ile bir taçkapının resmen bir heykele dönüşmüş hali. Cennet Kapısı üzerinde kökeni Mısır'dan Hindistan'a farklı kültür ve inançların etkilerini taşıyan birbirinden değerli figürler ve semboller yer alıyor. Budizm ve Hinduizm'de mükemmelliğin somut sembolü olan Lotus çiçeğinden; yaşamı, canlılığı, soyu ve alemlere arası iletişimi temsil eden Hayat Ağacına, dokuz katlı evren tasviri ile Şamanların göğe yükselişini, evreni, yaradılışı, hilalleri, yıldızları ile kozmik evreni temsil eden figürler ile bezeli olağanüstü bir sanat eseri.
Cennet kapısında bulunan taş işlemeciliği öyle bir boyuttaki, palmetlerin tıpkı topraktan çıkarcasına zemin kısmından yükselişleri ve geniş bir mukarnas başlığa ulaştıktan sonra Taçkapının içine doğru kıvrılmaları dahi enfes bir sanat işçiliği.
Divriği Ulu Caminin figürlü bezemelerinde kartal, doğan, boğa, ejder, aslan gibi zoomorfik figürlerin dışında antropomorfik (insan) figürlere de rastlanmaktadır.
Darüşşifa Taç Kapısı ise Gotik Taçkapı olarak da bilinmektedir. Taç kapının içalınlık kısmında Selçuklu’ Devletini simgeleyen beşgen ve sekizgen yıldız motifleri kullanılmıştır. Pencere ortadan denge sütunu ile bölünmektedir. Yapıda bulunan denge sütunları yapının dengede olup olmadığını göstermektedirler ve 1939 Erzincan Depremi sonrasında denge sütunu dönme özelliğini yitirmiştir.
Şifahane Taç kapısında günümüzde tahrip olmuş bir Selçuklu prensinin solda, Selçuklu prensesinin ise sağda tasvirleri bulunmakta idiyse de bir şifahane taç kapısı olmasına rağmen yüzlerinin 19.yy'da tahrip edilmesi nedeniyle figürler silinmiştir.
Cennet Kapısı ve Darüşşifa Taçkapısı Barok ve Gotik kapı olarak da tanımlanmaktadırlar. Sanat tarihimizin en seçkin örnekleri arasında yer alıyorlar.
Yapının Darüşşifa Taç Kapısı ile aynı cephesinde yer alan Batı Kapısı ise 1509 yılında yaşanan depremde yıkılması nedeniyle Osmanlı döneminde yeniden inşa edilmiştir. Taş işlemeciliğinin incelikle işlendiği Batı Kapısında (Tekstil Kapı) ikindi namaz saati yaklaştığında ise ellerini bağlayarak kıyamda duran bir insan gölgesi belirmektedir. (görsellerde fotoğrafını ekledim.)
Divriği Ulu Caminin mihrabı da biçimi ve dekorasyonu ile benzersizdir. Görsellerde yer verdiğim mihrap başından ayrılmak istemeyeceğiniz en az portaller kadar hayranlık uyandıran muhteşem bir...
Read moreyapı sadece camiden ibaret değil. Tipik Türk mantalitesi olarak aslında bir külliye. Cami kısmı Mengücekoğlu beyi Ahmet Şah tarafından 1228 ‘de yaptırılmış. Yapının sağında bitişik duran kısım olan darüşşifa ise eşi Melike Turan tarafından yaptırılmış. Bir zamanlar var olan kısımları ise daha modern bir Türk mantalitesi olan “yok olmasına aldırış etmemek” davranışı ile kaybolup gitmiş. Mimarı Ahlatlı Hürremşah. Zaten Ahlat'ta taşa can verildiğini Selçuklu Mezarlığını seyrettiğimden beri biliyordum ama canlı görmek ayrı bir duygu imiş. Cami kısmına tek şerefeli güdük bir minare var. Kubbe ise kümbet tarzı. Ortada bir kubbemsi çıkıntı var ama bunu pembeye kim boyamış bilinmez. Zaten bu yapının restorasyonu son yılların üzerinde en çok konuşulan konularının başında gelmekte. Yapı kesme taştan yapılmış. Arkasında fon görevi yapan yamaçla uyumlu kum rengi bir yapı. Fakat olay yapının taş işçiliğinde saklı.
Önce yapıya sol tarafından yanaştık. (Kuzeyinden yani) Hali hazırda kapalı olan harika işlemeler ile çerçevelenmiş bir giriş kapısı bu. Aslında yapının orijinal giriş kapısı da bu ama elli yılı aşkın süredir kapalı tutulmakta. Bu kapıya kuzey taç kapısı da denmekte ama kale kapısı, cümle kapısı ve gayet hak ettiği gibi cennet kapısı gibi isimleri de var. Bu girişte iki emanet sandukası varmış. Kapının üzerinde ayet-el Kürsi yazılmış. Harika bir iş.
Caminin giriş kapısından içeriye giriyoruz. Dışarıdaki öldürücü sıcaktan sonra burası cennet gibi geliyor. Halılar sanırım yeni döşenmiş. Yüksek tüyleri sanki çimlerde yürüyormuşum gibi hissettiriyor. Yapının içi dışındaki işlemeler ile kıyaslandığında çok sade ama içerisindeki işlemeleri diğer camiler ile kıyaslarsanız pek çoğunu açık ara geçer. Önce minareye belki çıkabiliriz diye merdivenlere yöneldiysekte kapalı bir kapı tarafından püskürtüldük. Tavanı çok sayıda taş kolon sırtlamakta. Ama sırıtan, gözü yoran tek bir şey bile yok. Her bir küçük kubbenin içi ayrı bir taş şekil ile düzenlenmiş. Sütun başlıkları kalın ama zarif. Ne can sıkan, insanı boğan nakış yükü ne de insanı bakmaktan soğutacak basitlik var. Her şey dengesinde konulmuş
Mihrap basit gibi görünmesine rağmen insanı yutacak bir çiçek gibi yaklaştıkça insanı kendine çekiyor. Minber zamanın birinde çalınmış. İstanbul'da bulunup geri getirilmiş. Rivayete göre iki usta on iki senede bitirmiş. Elbette ceviz, elbette kündekari. Aslında o kadar çok şey çalınmış ki camiden. Kimi bulunabilmiş kimisi kim bilir nerede…
Çıkıyoruz. Artık kapıları anlatmıyorum. İki kafadar hayranlığımızı dile getirmeye çalışıyor ama pekte sağlıklı cümleler kuramıyoruz. Ama yapamayacağım. Mesela bir kapının köşesinde çift başlı bir kartal ile tek başlı bir kartal var. Çift başlı ve dik duran Selçukluları, tek başlı olan ise Mengücekleri simgeliyor. Zaten boynu bükük. Neden derseniz yanında bulunduğu çift başlı kartalın yani Selçukluların hakimiyetine boyun eğdiğini işaret ediyor.
Çıkıp darüşşifaya geçiyoruz. Sade bir eyvan bizi karşılıyor, tam ortasında yer alan küçük havuzda zarif bir detay var. Çift kanaldan gelen su havuzu doldurduğunda elbetteki taşmıyor, Küçük bir kanal suyu dışarı tahliye ediyor. Ama bu kanal öyle zarif bir spiral ile...
Read moreDivriği Ulu Camii ve Darüşşifası: Bir Dünya Mirası Divriği Ulu Camii ve Darüşşifası, Anadolu Selçuklu mimarisinin en önemli eserlerinden biri olarak kabul edilir. Sadece bir cami değil, aynı zamanda bir hastane (darüşşifa) ve türbeleriyle tam bir külliye özelliği taşıyan bu yapı, 1985 yılında UNESCO Dünya Mirası Listesi'ne dahil edilerek, Türkiye'nin bu listeye giren ilk mimari yapısı olmuştur. Tarihi ve Mimari Özellikleri DivriğiUlu Camii ve Darüşşifası, 12. yüzyılda Mengücekoğulları Beyliği döneminde inşa edilmiştir. Yapının mimarı Ahmed bin Muhammed bin İbrahim el-Ostad olduğu bilinmektedir. Cami ve darüşşifa, aynı komplekste yer almasına rağmen birbirinden bağımsız olarak tasarlanmıştır. Cami: Cami, özgün süslemeleri ve geometrik motifleriyle dikkat çeker. Özellikle mihrabı ve minberi, taş işçiliğinin en güzel örneklerindendir. Camiyi diğer Selçuklu camilerinden ayıran en önemli özelliklerden biri, taş işçiliği ile oluşturulmuş bitkisel ve geometrik motiflerin zenginliği ve karmaşıklığıdır. Darüşşifa: Darüşşifa, döneminin en gelişmiş sağlık tesislerinden biriydi. Hastalar için özel odaları, ameliyat odaları ve bir eczane bulunuyordu. Darüşşifanın mimarisi, caminin mimarisine göre daha sade olsa da, iç süslemelerinde bitkisel motifler kullanılmıştır. Neden Bu Kadar Önemli? Orta Çağ İslam Mimarisi: Divriği Ulu Camii ve Darüşşifası, Orta Çağ İslam mimarisinin en önemli örneklerinden biridir. Özellikle taş işçiliği ve süslemelerdeki özgünlük, yapıyı diğer yapılardan ayırır. Kültürel Miras: Bu yapı, Anadolu Selçuklu döneminin kültürel ve sanatsal zenginliğini yansıtmaktadır. UNESCO Dünya Mirası: UNESCO tarafından dünya mirasına kabul edilmesi, yapının evrensel önemini göstermektedir. Ziyaret Bilgileri Divriği Ulu Camii ve Darüşşifası, Sivas ilinin Divriği ilçesinde bulunmaktadır. Ziyaretçiler için belirli saatlerde açıktır. Camiyi ziyaret ederken, dini kurallara uygun giyinmeye dikkat edilmelidir. Neden Ziyaret Edilmeli? Tarihi ve Kültürel Değerler: Anadolu Selçuklu mimarisinin en güzel örneklerinden birini görmek isteyenler için ideal bir yerdir. Sanatsal Zenginlik: Taş işçiliği ve süslemelerdeki özgünlük, sanatseverleri büyüleyecektir. Sakinlik ve Huzur: Camideki huzurlu atmosfer, ziyaretçilere dinlenme imkanı sunar. Divriği Ulu Camii ve Darüşşifası, sadece bir yapı değil, aynı zamanda bir medeniyetin izlerini taşıyan önemli bir kültürel mirasımızdır. Eğer Türkiye'ye seyahat ediyorsanız, mutlaka ziyaret etmeniz gereken yerlerden biridir. [Divriği Ulu Camii ve Darüşşifası görselleri] Not: Bu bilgiler genel bir bilgilendirme amaçlıdır. Ziyaret öncesi güncel bilgileri yerel yetkililerden almanız önerilir. Başka sorularınız varsa...
Read more