NADİR BABA KİMDİR?
Nadir baba’nın kimliği hakkında önemli bir bilgiye rastlanmaz. Bu zat hakkındaki tek bilgi İshak Sunguroğlu’nun “Harput Yollarında” isimli eserinde vardır. İshak Sunguroğlu bu türbeyi tanıtırken Nadir Baba için o da ; “Bu türbeye ait tatmin edici hiçbir kayda rastlamadım.”der.(24) Buna rağmen biz bu zatı araştırırken onu tanıtabilecek bazı ipuçlarına ulaştık. Bu ipuçlarından birisi yine İshak Sunguroğlu’nun Harput Yollarında isimli eserinde ve Tayyar baba’nın anlatımında vardır. İshak SUNGUROĞLU, Nadir Baba Türbesi’ni anlatırken kendi çocukluğunda buraya daha çok Ermeniler’in geldiğini, hasta çocuklarını bir süre türbe içerisinde bırakarak tekrar gelip aldıklarını, pazar günleri ise çevre köylerden de gelen Ermenilerle burasının oldukça kalabalık olduğunu yazar. İkinci ipucu ise, Kadiri şeyhlerinden Tayyar Baba’nın anlatımındadır. 1902 yılında doğup,1973 yılında vefat eden Tayyar Baba, zaman zaman hayatını anlatırken, Harput’ta oturduğu yıllarda Nadir Baba Türbesi’nde bazı din âlimleriyle sohbet toplantıları yaptıklarını, bu sohbet toplantılarına Yesevi tarikatına bağlı kişilerle birlikte, Nakşî tarikatına mensup kişilerin de geldiğini kaydeder ve kendisinin devamlı bu türbede yattığını söyler. Burada başından geçen bir olayı ise şöyle anlatır; “Burada yatıp kalktığım günlerden bir gece sandukanın başına giderek, Nadir Baba, burada bu kadar kalıyorum bana niçin görünmüyorsun? Üstelik rüyama bile girdiğin yok. Şayet bana görünmezsen mezarını kazacağım”der. Nitekim Tayyar Baba aradan birkaç gün geçtikten sonra bir kazma kürek bularak mezarı kazmaya başlar. Tam kemikler göründüğü esnada, “Dur yapma”diye bir ses duyar. Bunun üzerine Tayyar Baba kendinden geçerek bayılır. Bu kendinden geçiş anında kendisini Şeyhi Göllü Mustafa Baba’nın evinde görür. O sırada şeyhi çok ağır hasta bir şekilde yatağında yatmaktadır. Tayyar Baba’nın anlatımına göre, yaşlı ve Buhara sakallı bir zat parmağı ile Şeyhi’nin ağzına “zemzem” suyu damlatmaktadır. Odadakilere, “Bu zat kimdir?” diye sorduğunda, “Bu Nadir Baba’dır” derler. Tayyar Baba Şeyhine doğru yaklaşır. Bunun üzerine Buhara sakallı zat Tayyar Baba’ya dönerek; “Tayyar, biz senin Şeyhine hizmet ediyoruz, sen bizim kabrimizi kazıyorsun bu nasıl iştir”der. Tayyar Baba bir süre sonra kendine gelir ve devrisi günü şeyhini ziyarete gider. Yanına vardığında onu ağır hasta olarak bulur. Biz bu bilgileri bizzat Tayyar Baba’nın oğlu A.Kadir ŞAŞMAZ’dan yorumsuz olarak aldık.
Şimdi bu iki anlatımdan yola çıkarak Nadir Baba hakkındaki görüşlerimizi belirtelim: O, Osmanlı döneminde yaşamış olsa idi günümüze kadar onun hakkında mutlaka bazı bilgiler gelirdi. Üstelik bu zatlar için Osmanlılar’ca verilen tarikat beratı da yoktur. Nadir Baba Selçuklu döneminde yaşamış bir zattır. Onun Yesevi tarikatına mensup bir şeyh olma ihtimali kuvvetlidir. Anadolu’nun Türkleşip, İslamlaşmasında Yesevi Tarikati’ne mensup kişilerin büyük rolü olmuştur. Onların gayri Müslimlere yaklaşımı sebebi ile Anadolu’da yaşayan birçok Hıristiyan Müslümanlığı seçmiştir. İşte Ermeniler’in de Nadir Baba’ya gösterdikleri ilgi buradan gelmektedir. Onun yaşadığı dönemden İshak Sunguroğlu’nun anlattığı 1900’lü yıllara kadar o ilgi nesilden nesile devam ederek gelmiştir. Tayyar Baba’nın anlatımında ise “Buhara sakallı”tasviri bu görüşü daha da doğrular niteliktedir.
1900’lü yılların başında Harput’taki dini çevrelerin sık sık burada toplanarak sohbetler yapması, bunun geçmişten gelen bir gelenek olduğunu göstermesi bakımından önemlidir.
Nadir Baba Anadolu’nun fethinden sonra Türkmen göçleriyle birlikte Harput’a gelmiştir. Onun 1200’lü yıllarda yaşadığı tahmin edilmektedir. Harput ve çevresinin Türkleşip, İslâmlaşmasında diğer Yesevi şeyhleri gibi onun da büyük payı olduğuna inanıyoruz. Bu gün dahi Harput’u ziyarete gelenlerce türbesi ziyaret...
Read moreArap Baba denen kişinin Selçuklu döneminde yaşamış bir din alimi olduğu söyleniyor. Hakkında şu şekil bir kaç hikaye var:
Harput'un manevî zenginliği olan velilerdendir. Adı, Yusuf olup, babasının adı Arapşah’tır. Hayatı hakkında fazla bilgi yoktur. Doğum tarihi ve yeri ile belli değildir. On üçüncü asırda yaşayan Arab Baba Harput'un fethi için gelen Selçuklu kumandanlarından olup, aynı zamanda büyük bir velidir. İslamiyet’i yaymak için bazen kılıç kullanan Arab Baba, çoğu zaman insanlara doğru yolu göstermek için vaaz ve nasihatlerde bulunurdu. Sık sık: "Kılıçla geldim, kalemle gideceğim" derdi. Vefat tarihî belli değildir. Arab Baha'nın türbesi 1276 tarihinde yapılmıştır. Türbenin alt katında kabir odası, üst katında ziyaret edilen, sanduka bulunmaktadır. Arab Baha'nın kabrinin bir özelliği de, cesedinin herkes tarafından görülebilecek şekilde olmasıdır. Daha önce ziyarete gidenler yeşil örtüleri açıp bakabilirlerdi. Son zamanlarda Arab Baha'nın naaşı camekân içine alındı. İnanmayanlar cesedin mumyalandığını iddia etmektedir. Bununla ilgili olarak şöyle bir olay anlatılır: Belediye başkanlarından birisi inanmayarak, naaşı müzeye kaldırdı. Halk buna engel olmaya çalıştı. Ancak belediye başkanı: "Hayır, bu ceset mumyalıdır. Bunu herkes görmeli. Müzeliktir bu ceset" diye ısrar etti. Ertesi sabah cesedin, müzeye kaldırıldığı yerde olmadığı görüldü. Belediye başkanı bunu birilerinin yaptığını sandı ve tekrar müzeye koydurdu. Aynı olay birkaç defa tekrar etti. Belediye başkanı isteğinde çok ısrar etti, fakat sonunda felç oldu. Arab Baba Hazretleri'nin başı vücudundan ayrı gibidir. Bunun sebebi şöyle anlatılır: "Arab Baba'nın vefatından uzun yıllar sonra Harput'ta büyük bir kuraklık oldu. Aylarca yağmur yağmadı. Harput'ta yaşayan Ermeni asıllı bir büyücü, zengin bir ailenin kızına: "Kuraklığın bir çaresi var. Eğer ilmi kuvvetli ölmüş bir zatın başı kesilerek suya atılırsa, yağmur yağar ve kuraklık biter" dedi. Bunun üzerine Arab Baba'nın türbesine gece vakti giden kız, kapının kilidini kırarak içeri girdi. Sandukanın kapağını açtığında, o zamana kadar hiç görülmemiş olan Arab Baba'nın naaşını görünce korktu ve türbeden çıktı. Türbeden biraz ayrıldıktan sonra başını kesmek için tekrar geri döndü. Biraz önce taşla kırdığı kilidin yerinde yenisinin olduğunu gördü. Onu da taşla kırıp içeri girdi. Yanında götürdüğü bıçakla Arab Baba'nın başını kesti ve bez çuvala koyarak götürüp dereye attı. O andan itibaren gökyüzünde şimşekler çakmaya, Allahü Teala'nın gazabı tecelli etmeye başladı. Şafak söktüğü zaman sağanak halinde yağmur yağıyordu. Yağmur giderek afet halini aldı. Arab Baba'nın başını kesen kızın bulunduğu konak, kırk gün kırk gece taşlandı. Kız bir gece rüyasında Arab Baba' yi gördü ve ona: "Başımı getir, yerine koy" dedi. Bunun üzerine dereye giden kız, uzun süre kesik başı aradıktan sonra buldu ve türbeye getirip yanına koydu. Kısa bir zaman sonra yağmur dindi ve güneş açtı. Arab Baba'nın başını kesen kız ölüm anında çok azab çekti. Ölümden sonra cesedi duvarlara çarpıldı. Ailesi bu duruma sadece ağlamakla yetindi. Evliyaya yapılan eza ve sıkıntının cezası, Allah Teala tarafından herkese ibret olarak...
Read moreHarput'un manevî zenginliği olan velilerdendir. Adı, Yusuf olup, babasının adı Arapşah’tır. Hayatı hakkında fazla bilgi yoktur. Doğum tarihi ve yeri ile belli değildir. On üçüncü asırda yaşayan Arab Baba Harput'un fethi için gelen Selçuklu kumandanlarından olup, aynı zamanda büyük bir velidir. İslamiyet’i yaymak için bazen kılıç kullanan Arab Baba, çoğu zaman insanlara doğru yolu göstermek için vaaz ve nasihatlerde bulunurdu. Sık sık: "Kılıçla geldim, kalemle gideceğim" derdi. Vefat tarihî belli değildir. Arab Baha'nın türbesi 1276 tarihinde yapılmıştır. Türbenin alt katında kabir odası, üst katında ziyaret edilen, sanduka bulunmaktadır. Arab Baha'nın kabrinin bir özelliği de, cesedinin herkes tarafından görülebilecek şekilde olmasıdır. Daha önce ziyarete gidenler yeşil örtüleri açıp bakabilirlerdi. Son zamanlarda Arab Baha'nın naaşı camekân içine alındı. İnanmayanlar cesedin mumyalandığını iddia etmektedir. Bununla ilgili olarak şöyle bir olay anlatılır: Belediye başkanlarından birisi inanmayarak, naaşı müzeye kaldırdı. Halk buna engel olmaya çalıştılar. Ancak belediye başkanı: "Hayır, bu ceset mumyalıdır. Bunu herkes görmeli. Müzeliktir bu ceset" diye ısrar etti. Ertesi sabah cesedin, müzeye kaldırıldığı yerde olmadığı görüldü. Belediye başkanı bunu birilerinin yaptığını sandı ve tekrar müzeye koydurdu. Aynı olay birkaç defa tekrar etti. Belediye başkanı isteğinde çok ısrar etti, fakat sonunda felç oldu. Arab Baba Hazretleri'nin başı vücudundan ayrı gibidir. Bunun sebebi şöyle anlatılır: "Arab Baba'nın vefatından uzun yıllar sonra Harput'ta büyük bir kuraklık oldu. Aylarca yağmur yağmadı. Harput'ta yaşayan Ermeni asıllı bir büyücü, zengin bir ailenin kızına: "Kuraklığın bir çaresi var. Eğer ilmi kuvvetli ölmüş bir zatın başı kesilerek suya atılırsa, yağmur yağar ve kuraklık biter" dedi. Bunun üzerine Arab Baba'nın türbesine gece vakti giden kız, kapının kilidini kırarak içeri girdi. Sandukanın kapağını açtığında, o zamana kadar hiç görülmemiş olan Arab Baba'nın naaşını görünce korktu ve türbeden çıktı. Türbeden biraz ayrıldıktan sonra başını kesmek için tekrar geri döndü. Biraz önce taşla kırdığı kilidin yerinde yenisinin olduğunu gördü. Onu da taşla kırıp içeri girdi. Yanında götürdüğü bıçakla Arab Baba'nın başını kesti ve bez çuvala koyarak götürüp dereye attı. O andan itibaren gökyüzünde şimşekler çakmaya, Allahü Teala'nın gazabı tecelli etmeye başladı. Şafak söktüğü zaman sağanak halinde yağmur yağıyordu. Yağmur giderek afet halini aldı. Arab Baba'nın başını kesen kızın bulunduğu konak, kırk gün kırk gece taşlandı. Kız bir gece rüyasında Arab Baba' yi gördü ve ona: "Başımı getir, yerine koy" dedi. Bunun üzerine dereye giden kız, uzun süre kesik başı aradıktan sonra buldu ve türbeye getirip yanına koydu. Kısa bir zaman sonra yağmur dindi ve güneş açtı. Arab Baba'nın başını kesen kız ölüm anında çok azab çekti. Ölümden sonra cesedi duvarlara çarpıldı. Ailesi bu duruma sadece ağlamakla yetindi. Evliyaya yapılan eza ve sıkıntının cezası, Allah Teala tarafından herkese ibret olarak...
Read more