Sungurbey Camii’nin banisi, camiye de adını veren Seyfeddin Sungur Ağa’dır. Camiin yapım tarihi, inşa kitabesi olmamakla birlikte, 1335 olarak kabul edilmektedir.
Bize “Niğde Tarihi” adlı eserinde ayrıntılı bilgiler veren Albert Gabriel, Sungur Bey’in, o yıllarda Niğde ve civarını işgal için gelen Moğol kabilesinin reisi olduğunu belirtir. Bu şahıs, İlhanlılar devri Niğde’sinden valilik de yapmıştır. Albert Gabriel, camiin kuzeydoğu minaresi üzerindeki kitabede adı geçen Emir Saif Devlet Vel-din ile Sungur Bey’in aynı kişi olduğunu kaydeder. Sungurbey Camii’nin mimarı ise bilinmemektedir.
Sungurbey Camii’nin İki Dönemi…
Pek çok tarihi eserimiz gibi, Sungurbey Camii de yapılışından bugüne kadar geçen süre içinde değişikliklere maruz kalmıştır. Niğde’nin bu güzide camii 18. yüzyılın ortalarında geçirdiği yangın sonucu ilk yapılış özelliklerinden bir kısmını kaybetmiştir. Bu yüzden bugün Sungurbey Camii’yle ilgili anlatımlarda onun iki ayrı dönemi üzerinde durmak kaçınılmaz olmuştur. Bununla birlikte camii, örtü sistemi ve minareleri haricinde orijinal özelliğini ve fonksiyonunu korumaktadır.
Niğde Kalesi’nin güneybatı yönünde bulunan cami, doğu- batı doğrultusunda meyilli bir arazi üzerine inşa edilmiştir. Dıştan 28.45×37.10 m. ölçülerinde olan cami, içten 24.45×32,75m.’dir.
Yapı, kuzeyde bir mahfel, harim, doğu ve kuzey cephelerdeki taç kapılar, doğu cephedeki taç kapının iki yanındaki minareler ile aynı cephenin güney tarafına camiye bitişik yerleştirilen türbeden oluşmaktadır.
Camiin mahfeli, kuzey duvarla bağlı dört adet dikdörtgen sütuna dayanmış üç basık kemer tarafından taşınacak şekilde yapılmıştır. Bu cephedeki taç kapının üzerinde yer alan kafesli yuvarlak bir pencere (gözemeli rozas) mahfelin aydınlanmasını sağlamıştır. Vaktiyle mahfel, kuzey tarafa açılan ve zeminle bağlantısı bir merdivenle sağlanan ikinci bir kapıya da sahipti. Bu, fevkani (yükseltilmiş) “bey kapısı” idi. Bugün bu kapının izlerine rastlanmaktadır.
Kuzeydeki dikdörtgen ayakların benzerleri camiin güney duvarında da mevcuttur. Öyle ki, duvara oyulmuş bir vaziyette inşa edilen mihrap, iki sütun içine gelecek şekilde yerleştirilmiştir. Bu iki sütun ile kuzey duvarın ortasındaki iki sütun arasında karşılıklı bir uyum söz konusu olup, bunlar camiin harimine de şekil vermişlerdir. Zira, ilk tertibatında camiin harimi, söz konusu sütunlar hizasında olmak üzere, üçerden iki sıra halinde dizilmiş sütunlarla, uzunlamasına üç sahna ayrılmaktaydı.
Camiin bu ana alanı, tamamıyla kubbelerle kaplanmış olup, orta sahnın üzerinde pencereli dört kubbe vardı. Bu kubbelerin niteliği tam olarak tespit edilememekle birlikte, Amasya’daki Burmalı Minare veya Gök Medrese’de olduğu gibi, köşe tonozları veya bingiler üzerine yerleştirilmiş kubbeler olduğu sanılmaktadır. Yan sahınlar ise geçme ve yıldız kubbelerle örtülmüştü.
Yukarıda bahsedilen yangın sırasında caminin kubbeleri dağılmış, bunları destekleyen sütunlarla birlikte yıkılmıştır. Bugün bu sütunların yerine dört sıra ağaç direkler konulmuş, üzeri alçı ve harçla sıvanmış ve eni ekseninde hafif malzemeden yapılmış basık kemerlerle birbirlerine bağlanmıştır. Caminin üstü ise oluklu kiremitlerden bir çatı ile...
Read moreİlhanlılar Döneminde Niğde Valisi olan Sungur Bey tarafından yaptırılan caminin inşa tarihi kitabesindeki 735/1335 yılı binanın tamamlanma yılı olarak kabul edilmektedir.
Caminin mimarı bilinmemektedir. Fakat minber ile muhtemelen kuzey taç kapısının ahşap kapı kanatlarını Hoca Ebubekir, daha sonraki döneme ait doğu taç kapısının ahşap kapı kanatlarını ise Hacı Muhammed isimli ustalar yapmıştır.
Yapı barut mahzeni olarak kullanılırken, XVIII. yy. ortalarında mahallede çıkan yangın sonucu cami yanmış, örtü sistemi ve minareler de tamamen yıkılmıştır. Sonrasında tamir edilerek ahşap direkli ve düz toprak damlı cami şeklini almıştır. Yapı 1948 yılı civarı tekrar onarım görmüş doğu taç kapısındaki minarelerden biri yeniden yapılmıştır.
Cami 28.45x37.10 metre ölçülerindedir. Cami inşasında sarımtrak renkte ince yonu trakit taşı kullanılmıştır. Yapı inşasında oldukça temiz ve itinalı bir işçilik görülür. Doğu ve kuzey cephelerde birer taç kapıya yer verilmiştir. Ayrıca kuzey cephenin doğu köşesinde merdivenle çıkılan fevkani, “bey kapısı” vardır.
Eyvan Gotik Mimarisinin bir özelliği olarak kaburgalı tonozla kapatılmıştır. Eyvanın yan duvarlarına simetrik yerleştirilen mihrabiyeler, zeminden yüksekte tutulmuştur. Eyvanın duvarları tamamen bitkisel, geometrik ve figürlü süslemeyle dekore edilmiştir. Dikkati çeken en önemli bezeme, mihrabiye ve eyvan köşe sütunceleri arasında kalan ve sekiz kollu yıldızlardan oluşan, geometrik motiflerle bezenen panolar dıştan, kıvrık dallar arasına yerleştirilen çeşitli hayvan başları, spiral kıvrık dalların uçlarında ve aralarındaki boşluğu doldurur vaziyette; kuzey panoda 37 güney panoda ise 42 figür vardır. Bunlar; Kuş, fil, oğlak, at, panter, antilop, ejder, sıçan, boğa, tavşan, maymun, köpek, aslan, koyun, ördek ve balık figürlerinden oluşmaktadır. Bunların On iki hayvanlı Türk Takviminin bir hatırası olarak, taç kapıyı bezemek amacıyla yapıldığını sanmaktayız.
Yapıda görülen gotik karakterler (kaburgalı tonoz, gül pencere ve silmeler) Kıbrıs üzerinden gelen etkilere işaret etmektedir. Özellikle yapının beden duvarları içerisinde kalan ve bütün cephelere yansıyan sivri kemerler Ortaçağ Anadolu mimarlığında karşılaşılmayan bir detaydır. Caminin yok olan üst örtüsünü taşıdığı anlaşılan bu kemerlerle yapının dıştan algılanması sağlanmıştır. Gerek taşıyıcı ayaklarla gerekse kubbelerle ana mekânın dışa yansıması Osmanlı mimarlığının karakteristik özelliğidir. Sungur Ağa Camii bu özelliğiyle Bursa Ulucamii için bir prototip oluşturmaktadır.
Sungur ağa kümbeti: İçerisinde sungur ağa medfun bulunmaktadır. Yapı onaltıgen bir külâhla örtülmüştür. Sekizgen gövdenin onaltıgene dönüşmesi Anadolu mimarisinde ender görülen bir uygulamadır. Bu tarz bir düzenleme Hudâvend Hatun Kümbeti’nde de görülmektedir. Sıra dışı iki örneğin de aynı şehirde olması tesadüf olmaktan çok uzaktır. Dolayısıyla her iki yapıda da aynı ustaların çalıştığı sonucuna varmak mümkündür.taçkapıda kitâbe için ayrılan mermer panolar boş bırakılmış, basık kemerli giriş açıklığı doğudaki pencere gibi sonradan blok taşlarla...
Read moreBir tek saat, beş vakit namaza abdestle kâfi gelir. Acaba yirmiüç saatini şu kısacık hayat-ı dünyeviyeye sarfeden ve o uzun hayat-ı ebediyeye bir tek saatini sarfetmeyen; ne kadar zarar eder, ne kadar nefsine zulmeder, ne kadar hilaf-ı akıl hareket eder. Niğde'de Kervansaray yanında bulunan Niğde'nin en eski ve en büyük...
Read more