İsmini duyunca tedirgin olmuyor değil insan. Ama görünce sadece tabiat harikası değil birilerinin çok eski zamanlarda bir şeyler yaparak genişlettiği, hatta bu gün bile sıcak havadan bir anda serinliği hissetmesini verdiği algı ile "olsa olsa kutsal bir yer olmalı" diye düşünebildiği bir yer burası. Tabii ki bu hisler bu günden, Roma-Bizans dönemine, tarihin her devrine hatta M.Ö. 2000 yıl öncesine belkide daha öncesine kadar insanlar benzer duyguları yaşamış olmalılar. Kilise olarak kullanmışlar, tören, ayinler yapmışlar. Her şeyin öncesinde burası kısaca bir "su sarnıcı" dır. İçilebilir nitelikte, temiz berrak bir su insanlık tarihinin ilk yıllarından itibaren etrafında yerleşim ve yaşama alanı olarak etken olmuştur. Tam bilmiyorum ama Karadeniz Ereğli tarihi buradan başlamış olabilir. Denize yakınlığı bunda etken olmuş olmalı. Bu aynı zamanda abartılı hikayeleri seven denizcilerin macera yüklü hikayeler oluşturmasını da vesile olmuş gibi görünüyor. Eski dünyanın efsaneleri de böyle çıkıyor zaten. İşte burası Argonot'ların macera yolculuklarında çıktıktan sonra uğrayıp bu efsaneyi oluşturdukları yerde olmak hakikaten enteresan bir duygu. Dar bir geçitten girip içeride devasa bir açıklığı görünce anlamaya başlıyor insan. Tavandan damlayan suların saydam ve büyük bir su birikimi oluşturması görülmeye değer. Tabii efsanelerin temaları da buralarda ki öğelerden etkilenecektir. Günümüzde elektrik ile aydınlatılan bu alan eski zamanlarda çıra veya meşale ile aydınlatılıyor olmalıdır. Ve içerisindeki kayalardan oluşan silüetler "üç başlı bir kurt" algısı bu temaslarda biri. Gerçi yullar önce izlediğim "James ve Argonotlar" adlı basit bir filminde bu kurt yedi başlı idi sanki. Ha bu arada, bu kurt görünmüyor şu anda. Çünkü 80'li yıllarda yaşanan toplumsal olaylar da buradan çalınarak götürülmüş. Sadece o da değil aynı yerde bulunan "Meryem ana" siluetini oluşturan kısım da yok. Yerinde belli belirsiz çıkıntılar var. O da aynı akibete uğramış. Efsanenin temalarından belkide en önemlisi bu durgun su birikintisinde kayıkçı "Charon" u arıyor gözler. Öyle ya İsa'dan hatta belki Musa'dan önce ki zamanlarda eski insanlar ölülerinin gözlerine iki adet sikke koyarlar imiş. Bı paraları alan Charon (şu anda bir uydu ismidir) ölüyü yeraltı dünyasına götürür imiş. Bu Yunan'larda "Hades" ve Sümer'lerde "Ereşkigal" in dünyasıdır. Her neyse, efsaneleri bir kenara bırakırsak beni asıl etkileyen şey bu su sarnıcının duvarlarının genişletilmiş olmasıydı. Mağara giriş bilgilendirme panolarında "taş baltalar ile genişletilmiş" yazmasına rağmen yakın zamanda Çin'de bulunan bir mağarada inanılmaz bir kazıma, genişletme işlemine benzer gelmesiydi. Orda sutünlar da. Bırakılmış, hatta iniş çıkış için merdivenler yapılmış bir mega yapıt idi. Basit bir mağara girişi gibi bir giriş ve içeride devasa bir megalitik yapı. Aynı izler burada da mevcut. Keskin hatlı köşeler, düz duvarlar... Jeolojik olarak bakıldığında tavan "konglomera" taşı ve altında kiltaşı. Zaten yontulan yerde bu kiltaşı alan. Konglomera yapısı itibariyle mikro gözenekli ve çatlaklı olup su sıkıntılarını içermesi normaldir. Kiltaşı alanın suyu tutmasına bu su birikintisi oluşmuş. Ha bu arada dışarının çok sıcak havasına rağmen buranın soğuk olması damlayarak gelen durgun suyun buharlaşmasına ve böylece ısının da uzaklaştırılması na neden olmasından soğuk kalmaktadır. Çok uzattım, oldukça şirin, yeşillikler içerisinde görülmeye değerdi....
Read moreCehennemağzı Mağaraları - Zonguldak
Cehennemağzı Mağaraları, Zonguldak’ın Ereğli ilçesinde bulunmaktadır. Roma ve Bizans dönemlerinde kullanılan yan yana sıralanmış üç mağaradan oluşmaktadır. Antik dönemde Acheron (Akheron) Vadisi olarak bilinen bölgede yer alan ve arkeolojik kaynaklarda “kehanet mağaraları” olarak da anılan bu mağaralar, volkanik kayaların tüflerinde gelişmiş yapısıyla doğal, insanlar tarafından oyularak kullanılır duruma getirilmesiyle ise yapay özelliktedir.
Birinci mağara, Kilise Mağarası’dır. İki bölüm halinde düzenlenmiştir. Birinci bölümde, zemin orijinal bitki ve geometrik motifli mozaik ile döşelidir. İkinci bölümün doğu duvarında küçük bir apsis açılmıştır ve önünde kademeli basamaklar bulunmaktadır. Çok eski bir Hristiyan kilisesi olan bu mağara, Hıristiyanlığın yayıldığı ve yasak olduğu ilk yıllarda gizli bir ibadet yeri olarak kullanılmıştır. Mağara içindeki sütunlar, sütun başlıkları, mozaik döşeme ve kandil yuvaları ile diğer kalıntılar, Erken-Hıristiyanlık Dönemi'nin izlerini taşıyan motiflerle süslüdür.
İkinci mağara, Heracles Mağarası’dır. Yol kenarındaki yaklaşık on metre yükseklikteki bir yamaç üzerinde yer alan dar bir girişten geçilerek üç basamaklı dikey bir merdiven yardımıyla inilen mağara, yaklaşık 400 metrekarelik bir alanı kaplamakta ve iki fil ayağı ile desteklenmektedir.
Mitolojiye göre Herakles (Herkül), Kral Eurystheus’un kendisine verdiği on iki adet görevden en zor olanını bu mağarada gerçekleştirmiştir. Herakles mağaraya girerek, Cehennem Tanrısı Hades’in ülkesine gitmiş ve cehennemi bekleyen 3 başlı köpek Kerberos’u buradan yeryüzüne çıkarmıştır. Efsaneye göre civarda bulunan haşhaş bitkisi, yeryüzüne çıktığında mağara önünde havlayan Kerberos’un ağzından çıkan köpüklerle oluşmuştur. Herakles, Kral Eurystheus’un kendisine verdiği görevi burada gerçekleştirdiği için bir şükran ifadesi olarak şehre Herakles’in adı verilmiş; daha sonraki dönemlerde ise Herakles adlı diğer şehirlerden ayırmak için buraya Herakleia Pontika (Karadeniz Ereğlisi) denmiştir. Yöre halkınca Koca Yusuf Mağarası olarak adlandırılmaktadır.
Üçüncü mağara, Ayazma (Kutsal Su) Mağarası’dır. Yüzölçümü bakımından diğer iki mağaradan geniştir ve iki salondan oluşmaktadır. Salonlardan birini kaplayan taban suyu, kutsal olma özelliğinin yanında, geçmişte sarnıç olarak da kullanılmış; diğer iki mağaranın ve yörenin su gereksinimini karşılamıştır.
Ayazma Mağarası’nın girişinin sol tarafında bulunan alan, günümüzde özellikle festivallerde klasik müzik dinletileri için kullanılmaktadır. Mağaralar, Karadeniz Ereğli Müze Müdürlüğüne bağlı bir ören yeri olarak...
Read moreCehennem ağzı mağaraları aynı güzergah üzerinde ayrı ayrı oluşmuş olan 3 adet mağaranın genel adıdır. Giriş TL olup, Müze Kart ücretsizdir. Girişte bir kaç hediyelik eşya dükkanı ve tuvaletler yer almaktadır. Otoparkı çok küçük ve dardır. Çocuklar için Koca Yusuf hariç diğer mağaralar uygundur.
Birinci mağara Kilise Mağarasıdır, iki bölüm halinde düzenlenmiştir. Birinci bölümde, zemin orijinal bitki ve geometrik motifli mozaik ile döşelidir. Mozaikler yosunlardan pek görülmesede dikkatle bakılınca fark edilmektedir. İkinci kısımda bir şapel görülmektedir. Romalılardan korkan Hıristiyanlar hristiyanlığın ilk yıllarında gizli ibadet yeri olarak kullanılmıştır. Aziz Nikolas'ın kaya mezarı olduğu sanılan bir kaya mezarı vardır.
İkinci mağara (Koca Yusuf Mağarası), yol kenarındaki 10 – 12 m yükseklikteki yamaç üzerinde bulunmakta ve yöre halkınca Koca Yusuf Mağarası olarak adlandırılmaktadır. Yamaç üzerinde yer alan dar bir girişten geçilerek 3 basamaklı dikey bir merdivenden inilen mağara, 1,5 km dağın içine doğru devam etmektedir. 1960’larda tavandan düşen bir kaya yolu kapattığından, ancak 350 m kadar derinliğe gidilebilmektedir. İnsan elinden çıktığı taşçı kalem izlerinden anlaşılan mağara, yaklaşık 400 m2’lik bir alanı kaplamakta ve iki fil ayağı ile desteklenmektedir. Mitolojik efsaneye gelince, Herakles’e (Herkül) Kral Eurystheus tarafından verilen on iki görevden sonuncu ve en güç olanı, Cehennem Köpeği Kerberus’un, hiçbir ölümlünün bir daha geriye dönemediği Ölüler Ülkesi’nden (Hades) kaçırılmasıdır. Herakles, Altın Post’u aramak üzere yola çıkan Argo Gemicileri ile birlikte Ereğli’ye gelir ve Hermes ile Athena’nın da yardımıyla Kerberus’u yeryüzüne çıkarır. Eurystheus’un Kerberus’u gördüğünde çok korkması üzerine, Herakles onu tekrar Ölüler Ülkesi’ne bırakır. Herakles’in Kerberus’u kaçırmak üzere Ölüler Ülkesi’ne indiği yer burasıdır.
Üçüncü mağara, (Ayazma Mağarası) yüzölçümü bakımından en geniş olanıdır. Zemini taban suyu ile kaplıdır. İnsan eli ile yapılan mağara birinci ve ikinci mağaralara su sarnıcı...
Read more