M.S.6 yy’a ait Küçük Ayasofya Justinyen dönemine tarihli, ilk yapımı bazilika tarzında bir Bizans mabedidir. Bizans mimarisinde az rastlanır mimari özelliklerdeki yapı taş ve tuğla duvarlara karşılık üç apsisli kilise ahşap bir çatı ile kaplıdır. Bizans dönemine ait freskler arasında Vize’li Maria’ya ait fresk başka bir önem taşır. Buna karşılık Osmanlı dönemine ait kalem işleri ve suluboya süslemelere raslanmaktadır.
Kimin tarafından cami haline getirildiği kesinlikle bilinmemekle beraber bunun Gazi Mihal Bey oğullarından Süleyman Bey’in (Paşa) vakfı olduğu söylenmiştir. Gazi Mihal oğullarının şeceresinde Mihaloğlu Ali Bey (ö. 906/1500-1501) torunu olarak bir Süleyman Bey’in adına rastlanmaktaysa da bu şahıs Vize’nin fethinden çok sonra yaşamıştır. Bu sebeple bu görüş inandırıcı olmaktan çok uzaktır. Fâtih Sultan Mehmed devrinde Trakya’da vakıfları olan bir de Hadım Süleyman Paşa vardır. Fâtih devrinde Rumeli beylerbeyi olan, İşkodra kuşatmasına katılan ve Boğdan Seferi’nde adı geçen Hadım Süleyman Paşa Edirne ile Ferecik’te de camiler vakfetmişti. Diğer taraftan Orhan Gazi’nin oğlu ve I. Murad’ın kardeşi Süleyman Bey (Paşa) ile de bu camiyi ilgili görmek isteyenler vardır. 1357 yılı sonlarına doğru vefat eden Süleyman Paşa Bolayır’da defnedilmiş ve kabri yanına bir de zâviye yapılmıştır. Ayasofya bu Süleyman Paşa adına cami olmuşsa ancak hâtırasını yaşatmak üzere onun adı verilmiş bir vakıf olabilir. Zira Süleyman Paşa Trakya’da akınlar yapmakla beraber Vize’nin fethi onun ölümünden çok sonradır. Bu kasaba ilk defa 1368’de Türkler tarafından fethedilmiş, fakat az sonra yeniden Bizans idaresine geçmiş, bazı belirtilere göre belki 1411-1413 yıllarında Mûsâ Çelebi tarafından bir daha ele geçirildikten sonra yeniden Bizanslılar’ca alınmıştır. Trakya’da son Bizans kaleleri olan Silivri ile Vize, ancak 1453’te kesin olarak fetholunmuştur. Bu duruma göre Vize Ayasofyası’nın kimin tarafından vakfedildiği meselesi tam olarak aydınlanamamaktadır. Ekrem Hakkı Ayverdi, yine kiliseden çevrilmiş olan Ferecik Camii’nin Gazi Süleyman Paşa’nın evkafından olduğunu tesbit ederek bu caminin de Hadım Süleyman Paşa’nın değil Gazi Süleyman Paşa’nın vakfı olması gerektiğine işaret eder. Evliya Çelebi ise daha değişik bir bilgi vermektedir. 1072 (1661-62) yılında Sofya’dan İstanbul’a dönerken uğradığı Vize’de kale içinde kiliseden çevrilmiş Ebü’l-feth Mehmed Han Camii bulunduğunu ve üstünün kurşun kaplı olduğunu yazar.
Vize’nin günümüzde toprak üstündeki en önemli kültür mirası, ‘Vize Ayasofyası’ olarak bilinen yapıdır. Bu yapı Küçük Ayasofya, Büyük Cami veya Gazi Süleyman Paşa Camii adlarıyla da anılır. Bizye kentinin iç ve dış surları arasında yer alan bu büyük yapının, kentin Roma Bizans Psikoposluk Merkezi devrindeki ana kilisesi olduğu düşünülmektedir. Vize Ayasofyası, Bizans sanatı tarihi için önemli bir eserdir Altta bazilika ve üstte Yunan haçı olmak üzere iki ayrı plan tipinin bir arada kullanılması ile oluşturulmuş sıra dışı bir mimari düzene sahip olan yapı, güney Yunanistan’ın Mora yarımadası kiliseleri ile benzerlik gösterir ve Bizans İmparatorluğu’nun başkentine yakın tek örnek olması dolayısıyla da öne çıkar.
Bu tür çifte planlı kiliselere genellikle son devir Bizans mimarisinde ve eyaletlerde rastlanmaktadır. Yapının diğer bir özelliği, Hıristiyanlık için büyük öneme sahip azize Maria’nın hikayesindeki yeridir. Ermeni bir asilzade kızı olan Maria, 9-10. yüzyıllarda yaşamış ve garip bir yoldan şöhret kazanarak azize olmuştur. Maria’nın eşi donanma komutanı (drungarios) Nikephoros’un, Bulgar Çarı Simegon’a karşı 894-96’da yapılan harekatta Vize kumandanı olduğu, o sıralarda Maria’nın burada bir uşak ile uzun bir ilişki yaşayarak 902 ya da 903’de öldüğü ve Vize’nin piskoposluk kilisesine gömüldüğü bilinmektedir. Sonraları Maria’nın mezarı çeşitli mucizelere sebep olmuş ve kocasının rüyasına girerek ondan özel bir şapel istemiştir. Artık azizlik mertebesine eriştiği kabul edilen Maria için özel bir şapel yapılarak mezarı taşınmıştır. Ermen Kilisesi olup Arius Mezhebi öğretisi...
Read moreKilise olarak inşası 6. yy da Justinianus zamanında yapılmış. Tipik Yunan haçı şeklinde. Öncesinde burada Dionysos için yapılan bir tapınak olduğu sanılmakta. Camiye çevirenin hangi Süleyman Paşa olduğu bilinememekteyse de Süleyman Paşaların çokluğu olasılıkları da arttırmakta. Ağırlıklı olarak Mihaloğlu Süleyman Paşa, Sultan 1. Murat‘ın kardeşi olan ve Trakya'nın önemli bir kısmını fetheden Süleyman Paşa ve Hadım Süleyman Paşa‘nın adları daha olası görülmekte.
Her Aya Sofya'da olduğu gibi buranında kendine has efsaneleri var. Buradaki ise Azize Maria. Maria'nın kocası Nicephoros Vize Kalesi'nin komutanıdır. Maria ise kendisi savaşta iken kesin olmamakla birlikte karısının, hizmetçisi ile kendisini aldattığını öğrenir. Söylenceler bunun sadece hizmetçi ile de sınırlı kalmadığı yönündedir. Ancak uşağı ile kendisini aldattığını öğrenen Nicephoros Maria’yı her gün sürekli olarak dövmeye başlar. Sonunda kocasının dayaklarına dayanamayan Maria, aile içi şiddet sonucunda iç kanamadan ölür. Maria‘nın cesedi de Piskoposluk Kilisesine gömülür.
Ancak ölümünden dört ay sonra mezarı ziyaretçi akımına uğramaya başlamış. İnsanlar şifa bulmak için mezarına gelmeye başlar. Mezara gelenler cesedin hiç bozulmadığını ve halen yaralarından kan geldiğini belirtir. Mucizelerden biri de mezardan ışıklar geldiği yönündedir. İşte bu mucizevi olayın hemen ardından Nicephoros rüyasında Maria’yı görür. Ona küçük bir kilise yaptırmasını ve reliklerini oraya taşıtmasını söyler. Kocası da böylece onun azizelik mertebesine ulaştığını kabul ederek ona bir şapel yaptırır. Bir grup insanla cesedi taşınırken cesedin hala...
Read moreVize Küçük Ayasofya (Gazi Süleyman Paşa) Camii: Kale Mahallesi’nde iç ve dış surlar arasındadır. 6'ncı yüzyılda Jüstinyen Dönemi'nde kilise olarak yapılmış, 15'inci yüzyılın ikinci yarısında cami olarak düzenlenmiş olup halen cami olarak ibadete açıktır.
Kareye yakın dikdörtgen planlıdır. Üç apsisi bulunmakta olup, kubbesi on altı köşeli tanbur üzerine oturtulmuştur. Yapı, kubbeyi tutan 1.30, 1.40 santimetre çapında ayaklar ve bunların yanında (arasında) bulunan sütunlarla üç bölüme ayrılmıştır.
Mermer olan bu sütunların başlıkları korinth stildedir. Sütunlar gibi hali hazırda mevcut olmayan mozaikler, şekil itibariyle Ayasofya ile St. İrene arasındaki kazıda bulunanlarla benzeşmektedir.
Asıl binaya narteksten, tamamen Bizans stilindeki üç mermer söveli kapı ile girilmekteydi. Bir zamanlar kırık yazılar ve kadın heykellerinin yer aldığı bina, taş ve tuğladan inşa edilmiştir. Kubbe çapraz ve beşik tonozludur. Mihrap sonradan beton ilavedir. Minberi bulunmamaktadır. 1997 yılında Kırklareli Müzesi ile T.Ü. Arkeoloji ve Sanat Tarihi Bölümü’nün müşterek bir çalışması ile kısmi bakım ve temizliği yapılmış, 2007 yılında Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından aslına uygun bir restorasyon...
Read more