This museum is number one in my list of worst museums, unfortunately one that's in memoriam of the most important figure in the history of medicine "Sabuncuoglu Sherefeddin". The great surgeon is famous for his invaluable illustrated book on surgery, animal experiments, human experiments on poisons and antidotes he carried on himself. One of the pioneers of positive science, treatment of several physical and mental illnesses with sound, music and plants. His several surgery equipments are badly reproduced, his drawings are copied in the most childish way, Turkish text on billboards lack Turkish characters, English translation does not exist, some plants are exhibited in the front yard while most of them are dry dead, some do not exist, some are misplaced, and the building is restored with bricks sort of Ytong. Beautiful carvings on the portal are fortunately still present to prove that the building is actually genuine. Silicon figures are ugly as usual, gift shop selling gifts made in China, a so called "multimedia room" starts to speak with a loud distorted sound upon detecting motion, so constantly and repeatedly speaks "I'm Sabuncuoğlu Şerefeddin, right now I'm doing blah blah surgery on my patient" Another room with kiosks is yet another fiasco, where the screens are placed in a non aligned way. Multimedia material is the least readable I have seen. An animation that is supposed to be played on TV does not play. TV is just placed on the wall and I guess it s hard to turn it on every morning. A very brilliant representation of how a valuable historical figure can be...
Read moreAmasya'da, 14. yüzyıldan bugüne uzanan bir şifa merkezine adım atmak... Sabuncuoğlu Şerefeddin Tıp ve Tarih Müzesi, hem tarihsel derinliği hem içerdiği insancıl hikâyelerle samimi bir deneyim sunuyor.
Tarihi Atmosfer
İlhanlı Dönemi'nden kalan eski bir bimarhane binası içinde yer alıyor. Yapının özgün taş motifi, geometrik sütun başlıkları ve kapı üzerindeki diz çökmüş insan kabartması dikkat çekici; bu da Selçuklu mimarisinin nadir örneklerinden biri olduğunu vurguluyor .
Zamanın "müzik ile tedavi" anlayışının izlerini taşıyan tıbbi salon ve atmosfer, size sadece bir müze değil, geçmişte yaşanmış bir deneyim sunuyor .
Sergi Zenginliği
Müzenin sahibi Sabuncuoğlu Şerefeddin’in kendi kitaplarından (Cerrahiyyetü’l-Haniye, Mücerrebname) yola çıkarak hazırlanan balmumu heykeller ve cerrahi […] toplamda 200’ü aşkın orijinal veya kopya tıp aleti dikkat çekiyor .
Klinik düzenindeki görsel anlatım ve özellikle "Müzikoterapi Salonu", gezgin yorumlarında sıkça öne çıkan etkileyici bölümler olarak belirtiliyor .
Gezgin Yorumları Su ile tedavi uygulamasını gerçek bir “tarihsel tedavi” olarak tanımlıyor:
“…zamanında su ile psikolojik sorunu olan insanları tedavi ediyorlarmış, güzeldi, değişik geldi mutlaka gezin.”
Müzikle tedavi ve sergilenen aletleri övgüyle anarak müzenin derinliğine dikkat çekiyor.
Müze içinde çay-kahve içilebilecek küçük, huzurlu bir kafe alanı mevcut. Burası mezun görüşlerine ve yerli yabancılara aynı rahatlığı sağlıyor.
müzenin bazı eksikliklerine (“bitki sergilerinin mevsimsel eksikliği”, “multimedya düzenlemelerinde teknik sıkıntılar”) dikkat çekse de, genel atmosferi ve içerik değerini koruyor.
Gezgin Tavsiyesi
Küçük grup rehberli tur almayı düşünün—zengin anlatım, Sabuncuoğlu’nun hayatını ve sağlık anlayışını daha net kavratarak gezi deneyimini kat kat artırabilir. Müzede teknik zayıflıklar (yönlendirme tabelaları, multimedya arızaları) olabileceğinden, sabırlı olun; bu durum hikâyeyi değersiz kılmaz. Gezi sonrası kafe alanında bir dinlenme molası verin; hem gezinin yorgunluğunu atar hem de tarihi atmosferi sindirmenize yardımcı olur.
Genel Değerlendirme
Sabuncuoğlu Şerefeddin Tıp ve Tarih Müzesi — geçmişin insan odaklı tıp anlayışını günümüze taşıyan; suyla, müzikle, bitkilerle insan ilişkisini mistik bir tatla harmanlayan, etkileyici bir kültürel durak. "Derin düşünce kokan", huzurlu, öğretici ve farklı bir deneyim arayan gezginler için mutlaka listenin en başında olmalı.
Keyifli...
Read moreBimar kelime anlamı itibari ile “hasta” demektir. Bimarhane ya da darüşşifa denilen binalar, Selçuklu ve Osmanlı döneminde hastaları iyileştirme amacıyla inşa edilmiş yapılardır.
Amasya, Yakutiye mahallesinde, Yeşilırmak'a paralel olarak uzanan cadde kenarında medrese plan şemasında inşa edilmiş olan Darüşşifanın giriş kapısı üzerinde, kapı nişini üç yönde tek satır halinde dolanan Arapça kitabesinden, yapıyı 1308 yılında, İlhanlı hükümdarı Sultan Olcaytu Mehmed Han, karısı İlduz Hatun ile Amasya’ya geldiklerinde, kölesi olan Anber Bin Abdullah ile Anadolu Emiri Ahmed Bey'e inşa ettirdiği öğrenilmektedir. Ancak mimarı hakkında herhangi bir bilgi yoktur. Darüşşifanın günümüze ulaşmamış vakfiyesinin 1312 ‘de düzenlendiği de bilinmektedir.
Dikdörtgen bir avlu etrafında, uzun eksene paralel iki revak sırası ve bu revakların gerisinde çeşitli mekanlar yer almış, giriş eyvanı ile karşısındaki ana eyvanla da yapı, avlulu iki eyvanlı bir şemaya sahip olmuştur. Ana eyvan sivri bir kemerle avluya açılmıştır. Üstü ise çatı-tonoz sistemiyle örtülmüştür. Ana eyvanın doğu duvarında iki yanı tuğla örgü söveli yüksek bir dikdörtgen pencere bulunur. Eyvanın iki yanında yer alan köşe mekânlarına, revaklara açılan yay kemerli birer kapı ile girilir. Enine dikdörtgen olan bu köşe mekânlarının üstü birer beşik tonozla örtülmüştür. Avlunun iki tarafındaki revaklar ise zar, mukarnaslı ve profilli olarak çeşitlilik gösteren başlıklara sahip sütunlara dayanan muntazam kesme taştan sivri kemerlerle meydana getirilmiştir. Üzeri düz taş bloklarla geçilerek örtülmüş revakların gerisinde yer alan uzun salonlar halindeki mekânlar yay kemerli üçer kapı ile revaklara açılır. Bu salonlar tuğladan sivri kemerlerin desteklediği uzun beşik tonozla kapatılmıştır. Bu kemerler beden duvarları içine yerleştirilmiş bingi taşlarına oturmakta ve mekânlar da mazgal pencerelerle dışa...
Read more