Bir cinayetin, bir caminin ve bir Zal'imin hikayesi Şehzade Mustafa, Cellatbaşı Zal Mahmut Paşa, melankoliden ölen Cihangir, oğlunun mezarı başında 40 gece ağlayan bir padişah(Kanuni büyük sultandı. Aslında sultanlar da biz sıradan insanlar gibiydi. Aralarında savaş meydanlarında düşmanla göğüs göğüse çarpışan cengaverler de vardı, her an öldürüleceğim korkusuyla korkaklar da. Deli olan da vardı veli olan da. Ama kabul edelim ki Kanuni, Osmanlı'nın ulu sultanlarından biriydi. Lakin her insan gibi onun da kusurları vardı. Evet kudretliydi ama tam olarak adaletli olduğu söylenemezdi. Korkuları azdı ama vehimleri fazlaydı. Ve maalesef dedikoduya kulak asardı. Yükseldiği oranda yalnızlaşmıştı. Hürrem Sultan'a tutku derecesinde varan sevgisi de onun gözünü köreltmişti. Pek bilinmez ama toplam 14 oğlu olmuştu bu sultanın. Ve bu çocukların hepsi başka başka sebeplerle ölmüş ya da öldürülmüştü. Üç de kızı. En çok Mustafa'yı sevmişti, bir de Mehmet'i. Cihangir de gözbebeğiydi. Mustafa hakkında dedikodular çıkınca Mehmet'in eğitimine çok önem vermiş ve bu şehzadesini, kendisinden sonra tahta geçecek evlat olarak yetiştirmeye başlamış. Hürrem Sultan'dan doğan ilk çocuktur Mehmet. Ama ansızın bir hastalığa kapılarak 1543'te ölmüş. Mimar Sinan'a bu oğlu için bir cami yaptırmasını istemiş ve böylece abidelelerimizden biri olan Şehzadebaşı Camii ortaya çıkmış. Bir rivayete göre Kanuni, 40 gün boyunca her gece oğlunun mezarının başına gelip yüzünü toprağa yaslayarak sabahlara kadar ağlamış. Mehmet'in ardından Cihangir'i yedeğine almış. Cihangir de ağabeyi Mustafa'yı çok severmiş. İşte o gün, yani büyük oğlunu çadırda boğduracağı gün, olup biteni görmesi ve devletin başına geçince acımasız olmayı öğrenmesi için Cihangir'i de otağına almış. Mustafa'yı da onun gözlerinin önünde boğdurmuş. Derler ki, Cihangir bu manzarayı gördükten sonra geceleri uyuyamaz olmuş. Ve babasıyla birlikte Halep'e gittiğinde bu şehirde melankoliden ölmüş. Çok ama çok içli bir şehzadeymiş Cihangir. Bir söylentiye göre de, Mustafa'yı baltayla yere yıkıp boğan Zal Mahmut Ağa'nın yüzünü her gün görmekten dolayı delirmeye başlamış, yemeden, içmeden kesilmiş ve veremden ölmüş. Zaten melankoli tek başına öldürmez, mutlaka bir hastalığa yaslanarak götürürmüş insanı.
KIRMIZI BALTALI KORKUNÇ ADAM Evet millet, şu anda bulunduğumuz yer Zal Mahmut Paşa Camii. Biz buraya adımımızı atmayız. Büyüklerimizden öyle gördük. "Zal ne demektir?"; "Zal'ın üç anlamı vardır. Biri pehlivan manasındadır. Zaloğlu Rüstem Destanı'ndaki Rüstem bir pehlivanın oğludur. İkincisi yaşlı adam demektir. Üçüncüsü ise, biraz zorlama gelecek ama zalim kelimesinin kökenidir. Zalim, Zal gibi kötülüklerle dolu insan demektir yani" diye cevap verdi. Zal Mahmut Bostancı ocağında ağaymış. Tam olarak ne ağası olduğunu bilen yok. Bostancıbaşı olduğu da söyleniyor. Sarayların, köşklerin ve surların korunmasından sorumlu olan Bostancıbaşı Ağa'ları aynı zamanda padişahın muhafız alayı komutanı gibiydiler. Bunlar aynı zamanda cellatların da başıymış. Dilsiz cellatlar ondan emir alırlarmış. Bu adamların tamamı kapıkullarından seçilirmiş. Omuzlarında her daim kocaman kırmızı bir balta asılı olurmuş. Zal Mahmut Ağa, Mustafa'yı boğduktan sonra Kanuni'nin tarafından paşa yapılmış ve vezir olmuş. Yani bütün kariyerini ve zenginliğini o korkunç cinayet sayesinde yapmış. Fakat bu olaydan sonra çarşılarda dolaşırken, insanlar bu adamın yüzünü görmemek için arkasını döner olmuş. Artık insan içine çıkmamaya başlamış. Hayatı sarayda geçmiş. Mimar Sinan'dan kendi adına bir külliye yapmasını istemiş.
1577 yılında böylece ortaya çıkmış. Açılış duasına katılması için babasını davet etmiş Zal Mahmut. Ama yaşlı adam, 'Sen ki Mustafa'nın katilisin, o caminin kapısından adımımı atmam. Dilerim ki camin olsun ama cemaatin asla olmasın' diye beddua etmiş.Bir Cuma günü yapılacakmış açılış duası. *Ama o gün duaya tek bir Allah'ın kulu bile gelmemiş. Yani bu zalimin camisi olmuş ama cemaati asla olmamış. Türbede eşi ve bir kızıyla yatmakta. Asırlar geçtikçe bu zalimin yalnızlığı daha...
Read moreZal Mahmut is from Bosnia. It was brought to the enderuna by being recruited and trained. “He was given the name of zal and rank and atiye in 960 (1553) in return for his determined service to Suleiman the Magnificent.” The great service that the historian says is the strangulation of Şehzade Mustafa, the eldest son of Kanuni. Mahmud Pasha had this work done by himself or by those around him. He became a vizier in 975 (1567) and in 980 (1572) II. He married Selim's daughter Shah Sultan. He and his wife fell ill in one day in 988 Shaban (September 1580) and died. This situation has been interpreted as the greatness of the love between them. For Peçevi Mustafa Efendi Zal Mahmud Pasha; “He was a middle man in justice and generosity. He had value among his peers.” says. The Sicilian Osmani writer; “She was a sage, loyal and hardworking,” he writes. Pasha has a magnificent mosque, madrasah and tomb built by Mimar Sinan in Eyüpsultan. The tomb was built together with the mosque in 1577. The date deducted for this is in Persian and is as follows: Hatif begüft ü history haza...
Read moreDefterdar Caddesi ile Zal Paşa Caddesi arasında olup her iki caddeye açılan kitabesiz avlu kapıları vardır. Defterdar Caddesine açılan kapının sol tarafında, Mihrişah Sultan Türbesi, mektebi ve sebili, sağ tarafında ise, 998 (1589) tarihli çeşme ve biraz ileride de, Tecvid Yazarı Karabaş Ahmet Efendi (Pîr Ahmet Edirnevî)nin türbesi vardır. Zal Paşa Caddesine açılan kapının karşısında ise Silâhî Mehmed Bey'in enteresan mescidi bulunmaktadır.
Evliya Çelebi Seyahatnamesinde diyor ki:
"Camilerin en güzeli Zal Paşa Cardi'idir ki irem bağı içinde iki tarafı yol ve pek parlaktır. Osmanlı ülkesinde olan vezir camileri içinde bundan nurlusu yoktur. 366 cam billur ile süslüdür... Minberi, mihrabı, müezzin mahfelleri ince sütunlarını Sinop kalasındaki minberden başkasında görmedim..." Hadika Yazarı diyor ki:
"Banisi Sultan Süleyman'ın silahdarlığından üç tuğ ile çırağ ve damad-ı şehriyari olan Mahmud Paşa ile eşi Şah Sultan'dır. Bunların ikisi dahi bir türbede medfunlardır. Camii şerifte mahfel dahi vardır lakin fevkani değildir. Önünde medrese ve meydanında şadırvan vardır. Camii şerif bir taraftan fevkani ve diğer taraftan ise tahtanidir. Ve türbesi karşısında bir medresesi dahi vardır...
Cami, bir çok defa tamir olunduğundan başka 1240 senesi Ramazan-ı şerifi sonlarında (mayıs 1825) Sultan II. Mahmud dahi harab olduğunu duyduğu zaman tamirine başlanmasını emr etmiştir. Vakfından cami ve türbe tamamen tamir olundu ve mahfel-i hümâyuna bir de hela yaptırıldı."
Külliye, 985 (1577) senesi başlarında Mimar Sinan'a yaptırılmıştır. Tamamlandığında şu tarih düşülmüştür: Hatif-i be-güft-ü târih "Hazâ makâm-ı Mahmud" 985 (1577)
Esas cami kısmı bir büyük kubbe ve onu üç taraftan saran mahfillerden oluşur. İkisi mihrab divarına diğer ikisi ise ayaklara oturan kemerler, büyük kubbeyi taşırlar.
Defterdar Caddesine açılan avlu kapısından girildiğinde sağ tarafta medrese odaları, sol tarafta ise Zal Mahmud Paşa Türbesi, haziresi ve orta yerde kitabesiz bir kuyu bulunmaktadır.
Buradan 26 basamaklı taş bir merdivenle şadırvan avlusuna çıkılır. Merdivenin altındaki meyilde iki adet çeşme vardır. Bugün kapatılmıştır. Şadırvan sekiz sütunludur. Avlunun üç tarafında medrese odaları bulunmaktadır.
Mabet, kesme taştan tuğla hatıllı olarak inşa edilmiştir. Minaresi ise yekpare kesme taştır. Son cemaat yerinde altı sütunlu bir revak mevcuttur. İstilaktitli cümle kapısı üzerine Ayet-i Kerime yazılmıştır. Kitabe yoktur.
Cami bir taraftan fevkani olduğu için altında beş adet oda bulunmaktadır. Camiin kıble tarafında da avluya inen bir merdiveni vardır. Minaresi 1894 depreminde yıkılmış ve yeniden yapılmıştır. 1955-1963 yılları arasında da vakıfça esaslı bir şekilde onarılmıştır.
Zal Mahmut Paşa için türbesi bahsine bakınız.
Kaynak: (Gezi notu) (Hadika 1/253) (E. Çelebi, Danışman Ter. 2/94-95) (Uzunçarşılı, Osm. Tarihi 11/403) (Si. Osm. 1/45) (M. Meriç, M. Sinan, Tuhfet'ül-Mimarin S: 26) (A. Kuran, M. Sinan S: 305) (T. Öz, İst Camileri 1/157) (Ayvansarayi, Mec. Tevarih, Haz. F. Derin-V. Çabuk S: 110-115) (A. Kuran, Zal Mahmud Paşa Külliyesi, Boğaziçi Üni. Der. I. 1973 S: 65-80) (Osm. Arş. Evkaf İdareleri...
Read more