The Çifte Minareli Medrese of Erzurum is a remarkable architectural masterpiece that stands as a testament to the rich history and cultural heritage of Turkey. Built during the Seljuk period in the 13th century, this medrese (Islamic school) is a mesmerizing blend of artistry, innovation, and religious significance.
One of the most intriguing features of the Çifte Minareli Medrese is its name, which translates to "Double Minaret Medrese." As the name suggests, the medrese boasts two magnificent minarets that flank its entrance, adding a sense of grandeur and elegance to the structure. These towering minarets, adorned with intricate geometric patterns and delicate stone carvings, are a visual feast for the eyes.
Stepping inside the medrese, visitors are greeted with a stunning courtyard that is surrounded by a series of arched porticos. The central courtyard, also known as the eyvan, serves as a gathering place and reflects the influence of Persian architectural styles. The eyvan is adorned with exquisite stone masonry, with each stone meticulously carved to create intricate geometric patterns that leave spectators in awe.
The architectural design of the Çifte Minareli Medrese showcases the ingenuity of the Seljuk artisans. The medrese follows a symmetrical plan, with identical rooms on each side of the entrance. The interior spaces are characterized by vaulted ceilings, intricate stonework, and geometric motifs that demonstrate the mastery of Seljuk craftsmanship.
Beyond its architectural magnificence, the medrese also holds historical significance. It served as an important center of Islamic education during the medieval period, attracting scholars and students from far and wide. The medrese played a crucial role in the intellectual and cultural development of the region, fostering a vibrant atmosphere of learning and exchange.
To fully appreciate the historical context and architectural brilliance of the Çifte Minareli Medrese, it is essential to consider the broader Seljuk architectural tradition. The Seljuks were known for their innovative architectural techniques, which combined influences from various cultures, including Persian, Byzantine, and Islamic styles. This fusion of influences is evident in the medrese's intricate ornamentation, geometric patterns, and use of arches and domes.
In conclusion, the Çifte Minareli Medrese of Erzurum stands as a remarkable testament to the architectural genius of the Seljuk period. Its intricate designs, magnificent minarets, and historical significance make it a must-visit destination for anyone interested in the rich cultural heritage of Turkey. Whether you are an architecture enthusiast or a history buff, the medrese offers a captivating glimpse into the artistic and intellectual achievements of...
Read moreErzurum'un simgelerinden biri olan Çifte Minareli Medrese'nin tarihi 13. yüzyıla kadar uzanıyor. Anadolu Selçuklu Sultanı Alaeddin Keykubad'ın kızı Hüdavend Hatun tarafından yaptırıldığı düşünülüyor. Medrese, sadece mimari açıdan değil, aynı zamanda İslam dininin öğretildiği bir okul olarak da büyük önem taşıyor. İsmi, ön cephesindeki iki görkemli minareden geliyor ve bu minareler, Selçuklu taş işçiliğinin en güzel örneklerinden biri olarak kabul ediliyor.
Çifte Minareli Medrese'nin mimarisi gerçekten de çok etkileyici. Selçuklu mimarisinin en önemli eserlerinden biri olarak kabul ediliyor. Yapının en dikkat çekici özelliği, adını da aldığı iki büyük minaresi. Bu minareler, üzerlerindeki geometrik desenler ve kabartmalarla adeta birer sanat eseri. Medresenin taç kapısı da oldukça görkemli ve Selçuklu taş işçiliğinin inceliklerini sergiliyor. İç mekanda ise avlu, eyvanlar ve öğrenci hücreleri bulunuyor. Yapının her köşesi, Selçuklu mimarisinin zarafetini ve estetiğini yansıtıyor.
Çifte Minareli Medrese, işgal yıllarında farklı amaçlarla kullanılmış. Özellikle Rus işgali sırasında askeri amaçlarla kullanıldığı biliniyor. Daha sonraki dönemlerde ise bir süre askeri depo olarak hizmet vermiş. Bu durum, medresenin tarihi dokusunda bazı tahribatlara yol açmış olsa da, yapı günümüze kadar ulaşmayı başarmış.
Kurtuluş Savaşı yıllarında Çifte Minareli Medrese, Erzurum halkı için önemli bir toplanma merkezi ve direniş noktası olmuş. Özellikle Erzurum Kongresi sırasında, medresenin avlusu ve çevresi, vatanın kurtuluşu için bir araya gelen insanların buluşma yeri olmuş. Medrese, bu dönemde milli bilincin uyanmasına ve direniş ruhunun güçlenmesine önemli katkılar sağlamış.
Ruslar, Çifte Minareli Medrese'yi askeri depo olarak kullanmanın yanı sıra, yaralı askerlerin tedavisi için bir hastane olarak da kullanmışlar. Bu dönemde medresenin bazı bölümleri hastane odalarına dönüştürülmüş ve tıbbi malzemelerle donatılmış. Ayrıca, medresenin avlusu ve çevresi de askeri amaçlarla kullanılmış.
Cumhuriyet döneminde Çifte Minareli Medrese, uzun yıllar Erzurum Müzesi olarak hizmet vermiş. 1969 yılında ziyarete açılan müzede, bölgenin zengin tarihi ve kültürel mirasını yansıtan arkeolojik eserler, etnografik objeler ve sanat eserleri sergilenmiş. 2011 yılında ise Erzurum Müzesi, yeni binasına taşınmış ve Çifte Minareli Medrese, Erzurum Büyükşehir Belediyesi'ne devredilmiş.
Günümüzde Çifte Minareli Medrese, Erzurum Büyükşehir Belediyesi tarafından kültürel etkinlikler ve sergiler için kullanılıyor. Ayrıca, medresenin avlusu ve çevresi, yerli ve yabancı turistlerin ziyaret ettiği önemli bir turistik mekan haline gelmiş durumda. Medrese, hem tarihi dokusu hem de kültürel önemiyle Erzurum'un simgelerinden biri olmaya devam ediyor.
Çifte Minareli Medrese'nin kitabesi günümüze ulaşmadığı için, medreseyi kimin yaptırdığı kesin olarak bilinmiyor. Ancak, Anadolu Selçuklu Sultanı Alaeddin Keykubad'ın kızı Hüdavend Hatun tarafından yaptırıldığı yönünde güçlü bir rivayet var. Bu nedenle, medreseye Hatuniye Medresesi de deniliyor.
Yapım Dönemi: 13. yüzyıl...
Read moreErzurum'un sembollerinden biri olan Çifte Minareli Medrese'nin bir kitabesi olmadığı için, yapılış tarihine ilişkin net bir bilgi bulunmamaktadır. Selçuklu Sultanı Alaattin Keykubat'ın kızı olan Hundi Hatun veya İlhanlı hanedanlarından Padişah Hatun tarafından yaptırılmış olma ihtimalinden dolayı "Hatuniye Medresesi" de denilmektedir
Çifte Minareli Medrese'nin yapılışı ile ilgili olarak başat iki efsane bulunmaktadır.
1) Bilge Seyidoğlu’nun Erzurum Efsaneleri adlı kitabına da alınan bu iki efsaneden ilkine göre: Çifte Minareli Medrese'yi Selçuklu Sultanı Alâeddin Keykubat kızı için yaptırmaya başlamış, ancak bir savaş için yola çıkıp savaş sonucunda da sultan şehit düşünce medresenin yapımı yarım kalmıştır. Aynı rivayet içinde yer alan bir detay olarak sultanın şehadeti dolayısıyla medresenin inşasında çalışan mimarlar, ustalar ve kalfaların emeklerinin karşılığını alamayınca işlerini bırakarak ayrıldıkları yönündedir. Böylece medresenin inşası da yarım kalmıştır.
2) Yine Bilge Seyidoğlu’nun kitabında gördüğümüz ve çokça bilinen ve söylenen İkinci efsaneye göre ise; medresenin inşasında görev alan bir usta ile çırağı arasında geçen bir olay anlatılmaktadır. Meşhur çifte minarelerin biri usta biri de çırağı tarafından yapılmaktadır ve çırağın işi zamanla ustasından daha gösterişli bir şekil almaktadır. Gerçekten de ustanın yaptığı sağ minareye göre sol minare daha sade ve daha kolay işçilikli bir halde yükselmektedir. Sadelikle çalışan usta bunun farkına varmış, gerçi çırağını da biraz kıskanmış ama bu hususta fazlaca da konuşmamış belki konuşmayı gururuna yedirememiş. Nihayetinde yaptığı işin farkında olan çırak da giderek bir gurura kapılıp ustasını geçtiğine ve kendisinin ondan daha da usta olduğuna inanmaya başlamış. Zira yükselen minarelere bakan halk da daha çok çırağın işini seyredermiş. Rivayet göre çok sıcak bir günde yine minarelerde çalışma devam ederken bu gurur içindeki çırak, öteki minarede çalışan ustasına seslenerek su ister olmuş. Bu hal karşısında gururu incinen ve çokça üzülen usta; yüzyıllardan beridir çokça söylendiği şekilde; "Usta idim oldum şegirt, Al bardağı suya seğirt." diye eseflenerek kendisini minareden aşağıya atmış. Bunu gören çırak ise hataını fark edip, bu hale daha da fazla üzülerek "Ustam gitti ben ne dururum?" diyerek peşi sıra o da kendini diğer minareden aşağıya atmış. Çalışan işçiler bu olaya çok üzülmüşler ve işi yarım bırakarak gitmişler. Böylece minarelerin inşası da yarım kalmış. O günden bugüne tamamlanmamıştır.
Bahse konu bu rivayeti destekleyen birtakım mimari ve ustalık farkları bu tarihi yapıda göze çarpmaktadır. Çifte Minareli Medrese'nin sağ yarısı çırak, sol yarısı ise usta tarafından yapılmıştır. Sağ yarısındaki sütunlar, duvar kenarları ve diğer detaylar daha işlemeli ve gösterişli iken, sol yarısı sadedir.
Çifte Minareli Medrese hakkında Evliya Çelebi'nin şu sözleri ise oldukça manidardır; "Bu cami termim / tamir edilse kürre-i arzda misali bulunmaz bir eser olur."
Derleme: Cemal Almaz, Şahin Torun / Erzurum İl Kültür ve...
Read more