The Erzurum Castle within the city is truly worth a visit. However, there's an even larger and more intact castle located outside the city. This exterior castle has an even more ancient origin. Despite its long history, traces from the Roman and Byzantine eras are scarce in its current architecture. The Erzurum Castle in the city center, while having a 2,000 - year - old foundation with layers from different empires, has lost much of its original historical appearance due to numerous renovations and the ravages of time. Its walls, which once concealed secret tunnels and held a large cistern for siege survival, now stand as a shadow of their former selves. Comparatively, the outer castle, though grander in scale and more complete in structure, lacks the rich historical remnants that one would expect from its age. There aren't many visible relics from those distant Roman and Byzantine times. Moreover, in terms of attractiveness, the inner city castle doesn't have a strong allure. Except for one of its towers, the rest of the castle doesn't particularly stand out. But when it comes to towers, the minarets of the nearby Double Minaret Madrasa are far more artistically valuable. Adorned with colorful tiles and intricate carvings, they showcase the outstanding architectural skills and decorative arts of the Seljuk period, leaving a much deeper impression than the...
Read moreŞehrin en hakim tepesi... en güzel lokasyonlar.... Şehrin simgesi ... 

Erzurum İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü
select
Ara
Neredeyim :
Tarihçe
ERZURUM TARİHİ
Bölgedeki Eski Yerleşim Yerleri
Bugünkü Erzurum şehri, içinden Karasu (Fırat) Nehri'nin geçtiği ovanın güneydoğusunda, Palandöken Dağları'nın kuzey eteklerinde kurulmuştur. Bu ova ve çevresinde yapılan bilimsel araştırmalar, mevcut şehrin dışında, bölgede çeşitli yerleşim alanlarının mevcudiyetini ortaya koymaktadır. Anadolu’nun en eski yerleşim merkezlerinden bazıları bu bölgede kurulmuştur. Çünkü burası, bölgelerarası geçişi sağlayan ulaşım imkânları, yaşam için gerekli olan su kaynakları ve tahıl üretimine müsait ovaları sayesinde, eskiden beri insanların yerleştiği bir kültür çevresi olmuştur.
Şehir civarındaki yerleşim merkezlerinin tarihini MÖ. 4000’lere kadar götürmek mümkündür. Pulur, Tufanç, Sos ve Cinis gibi höyüklerden elde edilen zengin arkeolojik buluntular, bölgenin geçim şartları, yerleşim biçimleri, ekonomisi ve çevresiyle olan ilişkileri hakkında bize önemli ipuçları vermektedir. Anlaşıldığı kadarıyla bölgeye öncelikle Hattiler, Hititler, Hurriler ve Urartular; daha sonra ise Kimmerler, Saka (İskit) Türkleri, Medler, Persler, Makedonyalı İskender, Selevkoslar, Partlar, Romalılar, Sasaniler, Araplar, Gürcüler, Saltuklular, Selçuklular, Moğollar, İlhanlılar, Karakoyunlular, Timurlular, Akkoyunlular, Safeviler ve Osmanlılar hâkim olmuştur.
Bölgedeki eski yerleşim merkezlerinden biri, Erzurum Ovası'nın kuzeybatı tarafında ve bugünkü Erzurum şehrinin 15 km. kadar uzağındaki “Karaz”dır. Bu bölgede günümüzde var olan köyün adı “Kahramanlar” olup Aziziye İlçesi’ne (eski Ilıca) bağlıdır. Demir ve İlk Tunç Çağı boyunca neredeyse tüm Doğu Anadolu’ya yayılan kültüre “Karaz Kültürü” denilmiştir. Bu yerleşim merkezi, Ortaçağ’da, bölgenin en önemli ticaret merkezlerinden biri olarak öne çıkmış ve çeşitli milletlerden tüccarlar burada ticaret yapmışlardır.
Selçuklular tarafından 11. yy. ortalarında tahrip edilen "Ardze" şehrinin de burada bulunması muhtemeldir. 11. yy. kaynakları burayı, kalesi olmayan, zengin ve kalabalık nüfusa sahip bir yerleşim yeri olarak göstermektedirler. Önceden "Ardze" olan isim, buranın Türklerin eline geçmesiyle "Arz" diye devam etmiş, Saltuklulardan itibaren “Arz” ismine "Kara" ilave edilerek, "Kara Arz" söylenişi ortaya çıkmıştır. Zamanla bu iki kelime birleştirilerek "Karaz" ismi meydana gelmiştir. 11. yy.daki Selçuklu akınından sonra Ardze halkı, Theodosiopolis'e, yani şimdiki Erzurum'a göç etmişlerdir.
Yukarıda zikredilenlerin dışında, bugünkü Erzurum şehrinden daha önce “şehir” olarak karşımıza çıkan üç önemli yerleşim yeri tespit etmiş bulunmaktayız. Bunların halk arasındaki ortak adı “Viranşehir” olup, birine ayrıca “Eskişehir” de denilmektedir. Bunlardan biri, Erzurum Ovası’nın doğu ucundaki Köse Mehmet Köyü yakınında, ikincisi (Eskişehir olarak da adlandırılanı) Aziziye Tabyası’nın doğusundaki Vank Deresi’nin ilerisinde, üçüncüsü ise Palandöken kayak merkezinin üst kısmındadır. Her üç yerleşim yeri hakkındaki tespitlerimiz şimdilik oldukça sınırlıdır. Bu hususta ilgili kurumların ve akademisyenlerin yapacakları çalışmalar, bize daha ayrıntılı ve net bilgiler verecektir.
Bugünkü Erzurum ve Şehre Verilen İsimler
Şimdiki Erzurum'un bulunduğu yer, Ortaçağ’da ovanın en önemli müstahkem şehri olarak ortaya çıkmıştır. Bugünkü Erzurum kalesinin ve şehrinin kurulmasından önce, aynı yerde küçük bir yerleşim yeri bulunduğu, ancak aynı yerde, Roma İmparatoru Theodosius’un ismini taşıyan kalenin yapılmasından sonra buranın şehir görkemine kavuştuğu anlaşılmaktadır. Buradaki eski yerleşim yerine "Karin, Karna, Garin, Karnoi Kalhak (Karin mıntıkasının beldesi), Karintis” gibi isimler verilmiştir. Konyalı’ya göre Araplar "Karnoi Kalhak" ismini kendi dillerine uydurarak “Kâlîkalâ” (ﻗﺎﻠﻳﻗﻼ) demişlerdir. Bazı tarihçiler ise Erzurum Kalesi’nin yerinde daha önce “Kale Arxe” isimli bir köy olduğunu belirtirler.
Aynı yere Türkler, “Karun-ili” demişlerdir. Kitab-ı Dede Korkut'ta, Türklerin Karun-ili ile Erzurum'u...
Read moreErzurum Saat Kulesinin Tarihi
Erzurum ilinin en gözde tarihi eserlerinden biri olan Erzurum saat kulesinin inşa tarihi oldukça eski dönemlere aittir. Erzurum saat kulesinin inşası 1124 ila 1132 tarihleri arasında yapılmıştır. İnşasından bir müddet sonrasında özellikle gözetleme kulesi olarak kullanılan Erzurum saat kulesi yöre halkı tarafından tepsi minare ve kule ismiyle bilinmektedir. Diğer birçok tarihi eserlerde olduğu gibi şık ve estetik bir görünüme sahip olan Erzurum saat kulesinin en önemli özelliklerinden biri de yörenin en çok ziyaret edilen tarihi eserlerinden biri olmasıdır. Bununla birlikte Erzurum saat kulesinin bir diğer niteliği ise kulede yer alan saatin hangi dönem ve tarihlerde yerleştirildiği hakkında kesin bilgilerin bulunmamasıdır. Ancak birçok tarihi kaynaklarda yer alan bilgilere göre Erzurum saat kulesinin içerisinde yer alan saatin 1843 tarihinden önceki dönemlerde inşa edildiği yönündedir. Bununla birlikte yine bazı tarihi arşivlerde kulenin içerisinde yer alan saatin Kırım Savaşı sırasında Rus askerleri tarafından yerinden söküldüğü yönünde birçok bilgiler bulunmaktadır.
Erzurum saat kulesinin içerisinde yer alan şuandaki saatinin ise 1877 tarihinde İngiliz Devleti tarafından hediye olarak gönderildiği tahmin edilmektedir. Çünkü birçok tarihi kaynaklarda Kırım Savaşından sonraki dönemlerde özellikle İngiliz Devleti Türkiye Devleti ile olumlu dış politikalar yürütmüş ve bunu anlamlandırmak adına ise ülkemizde bazı hediyeler sunmuştur. Tarihi Erzurum saat kulesi içerisinde yer alan saat bunun örneklerinden biri olmuştur. Tarihi Erzurum saat kulesinin bir diğer özelliklerinden biri de inşasında özellikle kırmızı renkli tuğlaların kullanılması ve bununla birlikte dış minare kısmının yuvarlak biçimde yapılmış olmasıdır.
Yukarıda da belirtildiği üzere Erzurum saat kulesinde diğer birçok tarihi yapılarda olduğu gibi estetik ön planda tutulmuştur. Bu sayede kuleye ayrı bir hava katılmıştır. Aynı zamanda kuleye görkemli bir dış görüntü kazanılmış ve bu sayede insanların kuleye karşı hayranlık duyması amaçlanmıştır. Özellikle yöre halkı ve çevre illerde yaşayan insanlar tarafından haftanın belirli saatlerinden ziyaret edilen tarihi Erzurum saat kulesi harika görüntüsü ve tarih kokan konumuyla yabancı turistlerinde ilgisini çekmektedir.
Erzurum Kalesi - Erzurum
Erzurum Kalesi'nin geçmişi yaklaşık 2 bin 500 yıl öncesine, bölgeye hakim olan hâkim olan Urartular'a kadar uzanmaktadır. Bugün varlığını koruyan iç kalenin ilk halini ise 415 yılında Bizans İmparatoru Theodosius inşa ettirmiştir.
Erzurum Kalesi, biri şehrin güvenliğini sağlayan muhafız askerlerin bulunduğu iç kale diğeri de halkın ikamet ettiği cadde, sokak ve mahalleleri içine alan dış kaleden oluşmaktadır. İç kalenin avlusunda tuğladan bir hamam ve oda halinde mekânlar yer almaktadır. Osmanlı İmparatorluğu döneminde iç kalenin kuzey duvarı bitişiğinde İç Kale Mescidi yapılmıştır. Kırklar Türbesi, Ebu İshak-ı Kâzerûnî Türbesi ve Ali Ağa Çeşmesi de bu yapılara eklenmiştir.
Günümüzde dış kalenin surları büyük ölçüde yıkılmış olup yalnızca dört yöne açılan kapıların isimleri bilinmektedir. Bunlar, Tebriz Kapısı, Erzincan Kapısı, Gürcü Kapısı ile sonradan açılan İstanbul Kapısı ve Yeni Kapı'dır.
Çeşitli dönemlerde onarım geçiren kale, son olarak 16'ncı yüzyılda Kanuni Sultan Süleyman ve 19'ncu yüzyılda II. Mahmut tarafından iki defa onarılmıştır.
Kale içinde Osmanlı Tuğra lı toplar ve birçok top mermisi...
Read more