This historical landmark, made famous by the infamous poets, writers, painters, artists, bohemians, and intellectuals who hung out there once upon a time, has taken a plunge apparently, after it has changed ownership. The original owners sadly had to quit due to recent inactivity a year or so ago. Unfortunately, the new establishment obviously just chose to exclusively cash in on the "name" of the old establishment, and nothing else!
I say all this because a good friend of mine, and I, had a very bad experience in this god-awful place, as we decided to meet and have a couple of drinks in this particular place for old time's sake. Yes, our waiter was extremely polite and pleasant, but the nice service did not cover the horrible food and drinks! The "lakerda" we ordered was rotten, and smelled bad, and we had to send it back. Then we received, with apologies for the last order, our order of "fried liver", which we also had to send back because it tasted sour, and had clearly passed the expiration date. Then we had a portion of "kokoreç" we had to eat because we were very hungry by then, and had each our slice of feta cheese, and a couple of slices of melons, finished the 35 CL of Raki we had ordered at the beginning, and left, after paying a hefty bill and a nice tip to the polite server for irony!
However the evening was not over! I later found out that after going each our way after the restaurant, we apparently both had health issues that night, vision problems, dizziness, and nausea, and we had both very little to drink, considering we are both sizable, grown men. Obviously, not just the food was horrible and inedible in this joint, but also the drinks they serve were not authentic liquor, and who knows where it came from, and what it was!!!
All in all, this "old" new place should be avoided at all costs. In any case it will most likely be turned into a Karaoke bar or some such place very soon. It is a shame, to see wonderful old establishments turn into money traps and tourist...
Read moreHatay Restoran’a ilk gidişim babamla birlikte ilk gençlik yıllarıma denk geliyor. İkinci gidişimde birkaç arkadaşımla birlikte 10 yıl kadar sonra oldu. Son gidişim ise 16 yıl sonra 2022 Haziran’ına denk geldi. Mekân hiç değişmemiş. Zamanda donmuş gibi günümüze dek gelmeyi başarmış. Bütün duvarlar burayı mesken edinmiş sanatçı camiasından anılar ile dolu. Ayrıca mekânın son işletmecisi Osman Bey’in kaligrafik eserleri de eklenmiş. Kendisi de buranın eski bir müdavimi ve bir sanatçı olduğu için mekânı olduğu gibi korumak konusunda başarılı. 1967’de Kadıköy’de kurulan mekân, 1986’dan beri şimdiki yerinde bulunuyor. Mekânın buraya özgü bir özelliği de açıldığı günden beri bir anı defteri tutuluyor olması. Şimdiye dek 26 cilt dolmuş. Tüm bu yazıların kitap haline getirilmesi gündemde. Osman Bey her müşterinin masası için bir hatıra kartı çiziyor. Bu da meyhane defteri gibi başka yerde olmayan bir özellik. Burayı devralalı henüz yedi ay olmuş ama mekânın müşteri potansiyeli artmaya devam ediyor. Daha kapıdan girerken mekânın klasik yapısını hissediyorsunuz. Dışarıda birkaç masası var. Sol tarafta küçük çerçeveler içinde resimler sergileniyor. İçeriye girdiğinizde ise tarihi duvarlar sizi karşılıyor. Buranın başlıca özelliği Cemal Süreyya’ya adanmış olması diyebilirim. Onun oturduğu masa belirtilmiş. Tepesinde çantası asılı. Salonun bittiği yerde küçük bir büstü konmuş. Arkasında kısa bir şiiri duvara asılmış. Eşimle gittiğim mekânda fiks menü (340₺) almayı tercih ettik. Rezervasyonla gitmekte fayda var. Hafta içi olduğu için aşırı dolu değildi ama boştu da diyemem. Alt kat sigaralı ve haftada iki kez canlı müzik var. Bizim oturduğumuz giriş katında ise sigara içilmiyor ve daha sakin. Hatay kırık zeytini ikram olarak masalara geliyor. Menü kapsamında birer dilim beyaz peynir yanında kavun, altı çeşit meze, iki çeşit ara sıcak, roka salatası ve seçmeli bir ana yemek alabiliyorsunuz. Finalde ise tatlı veya meyve tabağı. Acılı ezme, tekmil fava, fasulye pilaki, semizotu salatası, deniz börülcesi, şakşuka hızla masaya geldi. Bir sepet dolusu kızarmış ekmek de yerini aldı. Otlu mezeleri ve şakşukayı özellikle beğendim. Ara sıcak olarak pastırmalı humus ve yaprak ciğer geldi. Humus standarttı. Ciğerle aram yoktur ama eşim ciğeri çok beğendi. Çoğu müşterinin buranın ciğerinin beğendiğini öğrendik. Ana yemek için fazla doymuştuk. Bir porsiyon güveçte işkembe (55₺) söyledim. Bana göre biraz daha yumuşak pişirilmeli ve sos da eklenebilir ama bu haliyle de gayet güzel yeniyor. Son olarak küçük bir meyve tabağını paylaştık. Klasik bir meyhanede demlenmek isterseniz buraya mutlaka uğrayın derim. Geçmişi her anlamda hissedebileceğiniz özgün...
Read moreGeçmişin anıları geleceğin tarihine taşıyan bir "MEY HANE". Burada yalnızca dostların muhabbet sofraları kurulmaz, muhabbete şiiri, sanat, edebiyat, aşk hikâyeleri, resim.sergileri, imza günleri de eşlik eder. Belki de siyaset dışından sanatın düşünüldüğü ve yaratıldığı bir yer... Kimler gelip geçmedi burdan, kimler...
Benim tanık olup sofralarında zamanı mülk edinmiş anılar biriktirdiğim bu yerde, şimdi anılarıyla yaşayan ve yaşatılanlardan, bire bir yüz yüze görüşüp konuştuklarımın ilk aklıma gelenleri:
Vedat Günyol, İlhan Selçuk, Vecihi Timuroğlu, İsmet Kemal Karadayı, Erdal Atabek, Sanahattin Kudret Aksal, Aydın Hatipoğlu, Asım Bezirci, Salah Birsel, Muzaffer Buyrukçu, Ahmet Miskioğlu, Naim Tirali, Muzaffer Uyguner, Mahir Ünlü, Halim Uğurlu, Nezih Gülcüoğu, Müslim Çelik, Mehmet Zaman Saçlıoğlu, Hatay ile özdeşleşen Cemal Süreya, hiç karşılaşmadık, Zuhal Tekkanat, Behzat Ay, Engin Turgut...
Benim bildiklerim, bilmediklerim de var elbet:
Fazıl Hüsnü Dağlarca, Cevat Dereli, Arif Damsr, Tevfik Akdağmadeni, Refik Durbaş, Mehmet Kemal, Ece Ayhan, Atilla Tokatlı, Sevinç Karaca, Eray Canberk, Elguz, Melisa Gürpınar, Orhan Alkaya, Abbas Çılga, Mehmet Başaran, Mehrizat Poyraz, Elgiz, Pamir, Halil İbrahim Bahar, Ünal Zeren, Nihal Okcetin, İnal Özetin, Günel Altıntaş, Leyla Şahin, Nuri Ertem, Ülkü Uluırmak, Nevhiz Tanyeli, Gülizar Hanım, Ercüment Uçarı, Alp Kuzan, Zeynep Aliye, Melike Aslan...
Eskiden Bağdat Caddesi, eskiden dediğim 1987 yılına derin olan dört beş yıllık benim tanık olduğum, çift yönlü gidiş geliştiydi. Şişli'de çalışırken Altbostancı'dan 124 Nolu belediye otobüse biner, akşam da aynı otobüsle dönerdim. Yolun darlığı, araçların yoğunluğu tıkış tıkış bir trafik işkencesi çekerdik. Bağdat Caddesi'nin eski çift yönlü olduğu dönemde Kadıköy'den Bostancı'ya geldiğinizde Hatay Lokantası solunuzda, sağınızda da, İstasyona sırtını dönmüş birahaneler, içkili lokantalar vardı. Adalara gitmek için Bostancı'nın uzun iskelesinden geçerek vapura binerdiniz. Sahil dolgusu yapılıp Denizotobüslerinin de hizmete sunulmasıyla, Marmara Denizi'nin İzmit körfezinde son bulan kolunun coğrafi biçimini de değiştirdi.
AliEkber...
Read more