I'll start by saying that the museum itself is well worth a visit if you're interested in the history of Crete in general. It has some very strong artefacts and is laid out in a very intuitive and modern manner. Staff are friendly and it's easy to access. HOWEVER; it is definitely not as good as it could be hence my lower rating.
Artefacts, while interesting and well appointed, seem a little thin on the ground...in places, modern statuette artwork takes up a large amount of room. Some may like this of course, but personally do not as it breaks the immersion of the experience as a whole, especially in the quantity seen here. I know this may be unavoidable though due to lack of funds or material.
Information boards and models are very strong and make clear the history of Crete, especially Heraklion; the layout and map serve their purpose well.
The building itself is gorgeous and lovingly maintained (a large 18th Century town house, I believe, though there was nothing about it inside, sadly) and worth a visit for itself.
I can appreciate the use of modern artwork in a museum, even in this case where it gets its own room. But artwork which features the portrayal of ancient Minoan kings as tyrants and the way of life as borderline barbaric? Sorry, but no.
Don't visit if you're interested in ancient history and less so Medieval onwards; this is not the place for that. I don't count this as a negative point at all, but it is definitely to be considered prior to visiting.
Overall, a good experience which I personally found exceeded the Archaeology museum in some respects and strongly recommend to anyone interested in history. It's definitely nothing special though, which is a shame as the groundwork is definitely here for something which could easily rival the Archaeology Museum in terms of...
Read moreOsmanlılar’ın Girit üzerindeki emellerini sezen Venedikliler, adadaki hâkimiyetlerini devam ettirebilmek için birtakım siyasî faaliyetlerde bulundular. IV. Murad zamanında ortaya çıkan Avlonya hadisesini Sultan İbrâhim döneminde Sünbül Ağa olayının takip etmesi, iki devlet arasında başlayan savaşın görünür sebebini oluşturdu. Sünbül Ağa’yı Mısır’a götüren küçük bir gemi kafilesinin Girit sularında pusuya yatmış olan Malta korsanları tarafından saldırıya uğraması ve gasbedilen eşyanın Girit’e satılması üzerine başlayan ve bir çeyrek asır devam eden savaş doğuda Venedik hâkimiyetinin de sonu oldu. Silâhdarlıktan kaptanıderyâlığa terfi ettirilen Yûsuf Paşa kumandasındaki Osmanlı ordusu Girit’te Hanya civarında karaya çıktı ve elli dört gün süren bir kuşatmadan sonra Hanya Kalesi’ni aldı (1645). Başlangıçta elde edilen bu başarılar büyük ümit verdi. Fakat Venedik’in Çanakkale Boğazı’nı ablukaya alarak deniz yoluyla Girit’e kuvvet gönderilmesine engel olması yüzünden savaş uzadı ve Girit adası da “Devlet-i Aliyye’nin ta‘lîmhâne-i harbîsi” hükmüne girdi. Ancak Bozca ve Limni adalarını zapteden ve Çanakkale Boğazı’nı abluka altına alan Venedikliler, denizlerde kazandıkları bu üstünlüğe rağmen Osmanlı Devleti’ni ne Girit adasının fethinden vazgeçirmeye, ne de güç bir durumda bulunan Girit’teki Türk kuvvetlerinin diğer kaleleri teker teker almasına engel olabildiler. Hanya fâtihi Yûsuf Paşa’dan sonra Girit’teki kuvvetlerin başına getirilen Deli Hüseyin Paşa, sırf kendi gayret ve teşebbüsü ile giriştiği harekât sonucunda Kisamo, Apokorano, Granbosa ve Resmo gibi önemli birçok kaleyi ele geçirdi. Diğer taraftan Venedikliler bir yıl önce aldıkları Limni’yi ve Bozca’yı tekrar kaybettiler. Fakat savaş da Girit’te Kandiye kuşatması ile kilitlenmişti. Osmanlılar, Kandiye yakınında İnâdiye denilen büyük bir kale yaparak burayı baskı altında tutmaya başladılar. Avusturya ve Erdel meselelerini istedikleri şekilde halleden Osmanlılar, çok uzayan ve büyük maddî ve mânevî kayıplara yol açan Girit savaşına kesin bir çözüm getirmek amacıyla Sadrazam Fâzıl Ahmed Paşa idaresinde büyük bir kuvveti adaya gönderdiler (1666). Fâzıl Ahmed Paşa’nın kumandası altında Osmanlı kuvvetlerinin iki buçuk yıl süren sıkı kuşatması, 6 Eylül 1669 tarihinde imzalanan on sekiz maddelik bir teslim anlaşmasıyla sona erdi. Bu anlaşma ile Venedikliler’in elinde kalmış olan Spinalonga ile Suda kaleleri daha sonra 1715 yılında Venedik’e karşı açılan Mora seferi sırasında fethedildi. Granbosa Kalesi ise 1692 yılında ele geçirilmişti. Bu şekilde Osmanlı hâkimiyeti altına giren Girit adası merkezi Kandiye olmak üzere imtiyazlı bir eyalet haline getirildi ve Kandiye, Hanya ve Resmo sancaklarına ayrıldı. İlk iki sancağa gönderilen muhafızlar vezirlik rütbesini haiz olmakla birlikte bazan Hanya muhafızlığına mîrimîranlar ve Resmo’ya da vezirler tayin ediliyordu. Hatta bu sancaklardan ikisinin veya üçünün idaresinin tek bir kişinin uhdesinde birleştirildiği de oluyordu. Daha sonra Kandiye adanın merkezi olmaktan çıkarak 1850 yılından itibaren yerini Hanya şehrine terketti. Osmanlı idaresi altında adada can, namus ve mal güvence altına alındığı gibi yerli ahalinin cemaat işlerine de karışılmadı. Her üç sancakta birer kadı ve nâibler bulunuyordu. Daha sonra Mehmed Ali Paşa’nın idaresinde bulunduğu sırada Kandiye, Hanya ve Resmo’da Müslüman ve Hristiyan üyelerden oluşan birer meclis kurulduğu gibi İsfakya’da da bir meclis teşkil edilmişti. Vali ve kaymakamların başkanlığı altında bulunan bu meclisler, dinî ve mirasa ait meseleler dışında her türlü davaya bakarlar ve verdikleri kararlar yalnız Kandiye meclisinde istînaf olunabilirdi. Girit Mısır idaresinden alındıktan sonra ise bu meclisler yeni bir ıslahata ve teşkilâta tâbi tutularak İsfakya ve Hanya sancakları için Hanya’da bir, Kandiye ve Resmo sancakları için de Kandiye ve Resmo’da birer olmak üzere üç meclis teşkil edildi. Osmanlı Devleti tarafından Kandiye fethedildikten sonra Girit’te yürürlüğe konan vergi usulü ile Venedikliler zamanındaki ağır...
Read moreBeautifully curated exhibition with varied historical content. Some examples from the Ethnographic displays fascinating with clothing, embroidery, weaving all providing insights to the the folk country self sufficient lives before. A World War II exhibit with audio pieces by Soldiers and Fighters . Also a fascinating Nikos Kazantzakis Collection, including his library, desk furniture from his Antibes Study. He wrote, “…I will willingly give the Museum… anything valuable I have connected to my long, laborious, intellectual life. Thus preserving the cell where a Heraklion labourer of the intellect has worked for so many years …” (Letter from N. Kazantzakis to SCHS, 9th January 1957). With the above words, he notified the Society of Cretan Historical Studies of his intention to donate personal possessions and archive material to the Historical Museum of Crete, a few months prior to death. Stunning. On the facilities there is a small glass elevator, ground floor toilets - clean and tidy. The cafe team lovely, with an indoor eating area, or to the front (pic) a terrace and at the south side a delightful tree shaded courtyard with cute fountain. We spent about 3 hours there and left feeling elated rather than the usual state of exhausted overwhelm...
Read more