THE NUSRETİYE MOSQUE The mosque was built together with the military buildings due the importance given to the military by Mahmud II .Thereby instead of being surrounded by several foundation buildings like in the other mosque complexes of the sultans, its single outhouses are the military buildings which were built in front of the cannon foundry. The Nusretiye Mosque, which was built on the place of the Barracks of the Cannon Carriers and the Mosque which were burned during the fire on February 24", 1823, was started construction in June 1823 and completed on April 8", 1826. Although the name of the mosque in the epigraph was indicated as the Mosque Nusret, colloquially it was known as the Mosque of Tophane. The name Nusret (victory) was given because the Mahmud I abolished the Janissary organization. The architect of the Nusretiye Mosque is the master builder Kirkor Amira of the Balyan Family who built countless state buildings in the last period. It has been known that the mosque has repairs in recent dates. Placed on a slightly higher platform the mosque has a sanctuary of a rectangular plan. The baroque and empire styles of Europe were mixed in the architecture of mosque. On two sides of the narthex, as it is seen in the last period mosques, the 'kasri humayun' was built which was the place where the sultans stayed during the Friday divine service parade. undergone small As it was written by Satı Efendi the minarets were demolished until the balconies and rebuilt on May 14, 1826, in this way the mosque had very long and thin minarets. During the 1960s because the comb part of one of the minarets was bent dangerously it was completely removed and rebuilt. The public fountain and the muvakkithane (the place of the person who informs the prayer times by watching the sun) were located on the side of the mosque were later moved to their present location. The fountain, which was built in front of the mosque by Italian architect Raimondo d'Aronco in 1901 by Abdulhamid II in accordance with the architecture and exterior decoration of the mosque, was disassembled in 1956 and was reestablished in Maçka opposite to Istanbul Technical...
Read moreİstanbul’un Galata’yı çeviren surların kuzey tarafına açılan bir kapısının karşısında yer alan cami tarihî İstanbul’un sınırları dışında inşa edilen büyük ibadet yerlerinden biridir. Yeni askerî teşkilâta önem veren II. Mahmud camiyi askerî binalarla birlikte yaptırmıştır. Böylece diğer selâtin külliyelerindeki gibi çeşitli vakıf binalarla çevrili olmayıp yegâne müştemilâtı top dökümhanesinin önüne inşa edilen askerî yapılardan ibarettir. 24 Şubat 1823’teki büyük yangında yanan Top Arabacıları Kışlası ve Camii’nin yerinde yapılan Nusretiye Camii’nin inşasına Haziran 1823’te başlanmış, inşaat 8 Nisan 1826’da bitirilmiştir. Tarih kitâbesindeki İzzet adının kimi ifade ettiğinde tereddüt olmakla beraber Hadîkatü’l-cevâmi‘in Ayvansarâyî Hüseyin Efendi’den sonra Satı Efendi tarafından ikmal edilen metninde bu husus şu şekilde belirtilmiştir: “Câmi-i şerif için nice tarihler söylenilip lâkin İzzet Efendi’nin tarihi makbûl-i şâhâne olmakla Yesârîzâde hattıyla yazılmıştır.” Caminin adı kitâbede Câmi-i Nusret diye gösterilirse de burası halk arasında daha çok Tophane Camii olarak tanınır. Nusret (zafer) adı, II. Mahmud’un yeniçeri teşkilâtını kaldırması münasebetiyle verilmiştir. Nusretiye Camii’nin mimarı, son devirde pek çok devlet binası yapan Balyan ailesinden Krikor Amira Kalfa’dır. Nusretiye Camii, eski külliyelerden farklı olarak komşusu olduğu Tophâne-i Âmire ve Tophane Kışlası ile bir manzume teşkil ediyordu.
Nusretiye Camii ilk yapıldığında etrafını pencereli yüksek bir avlu duvarının çevirdiği ve bu avluya büyük kapılardan geçildiği 1855’e doğru çekilen fotoğraflardan anlaşılır. Sultan Abdülaziz döneminde (1861-1876) caddenin düzenlenmesi sırasında bunlar şimdiki yerlerine kaldırılmış, avlu duvarı yıktırılarak yerine üzerinde dökme demir bir parmaklığın bulunduğu alçak bir duvar yapılmıştır. Bu duvar 1956’da kaldırılırken dökme demir parmaklıklar eserin orijinal parmaklıkları sanılarak buradan sökülmüş ve Sultan Mahmud Türbesi’nin yan duvarı üzerine takılmıştır. Caminin yakın tarihlerde fazla önemli olmayan bazı tamirler geçirdiği bilinir.
Yüksekçe bir platform üzerinde yer alan cami dikdörtgen planlı bir harime sahiptir. Dıştan dekoratif düzenlenmiş dört büyük kemer üzerine oturan ve pandantiflerle geçişi sağlanan kubbe yine dıştan bir dizi alemle çevrelenerek etkili bir görünüm kazanmış, köşelerde armudî formlu ağırlık kuleleri yer almıştır. Harim çapraz tonoz örtülü birimlerle kuzeye doğru genişletilmiştir. Dışta iki yan cephede çapraz tonozlarla örtülü sofalar (galeri) vardır. Daha önce yapılan Nuruosmaniye Camii’nde olduğu gibi kıble tarafında üzeri yarım kubbe ile örtülü olan, dışarıya taşkın beş kenarlı bir çıkıntı içine mihrap yerleştirilmiştir. Harim kubbe eteğindekilerle birlikte beş sıra pencere ile aydınlatılmıştır. Mihrap, minber ve vaaz kürsüsü mermer olup devrin karakteristik özelliklerini yansıtır. Üst sıra pencere çevreleriyle kemer içlerinde, pandantiflerde ve kubbe içinde kalem işi süslemeler mevcut olup bunlar 1990’lı yıllarda yenilenmiştir. Caminin içinde ve dışında çok zengin bir süsleme bulunmakla beraber bunların arasında Türk motiflerinden hiçbir şey yoktur. Caminin bütününde Avrupa’nın barok ve empire üslûplarının karma bir şekilde uygulandığı görülür. Türk geleneklerini yaşatan tek süsleme, hattat Mustafa Râkım ve Mehmed Hâşim ile Recâi Şâkir efendilerin eserleri olan yazılardır.
Kuzeyde iki yönde kıvrımlı merdivenlerle ulaşılan son cemaat yeri kare kesitli sütunlara oturan yuvarlak kemerli ve üç kubbelidir. Son cemaat yerinin iki yanında, son devir camilerinde görüldüğü üzere cuma selâmlığında padişahın kalması ve bazı kabulleri yapması için “kasr-ı hümâyun” inşa edilmiştir. Bu kasır yanlarda birer kanat halinde dışarı taşmakta ve mermer sütunlar üstüne oturmaktadır. Kürsü kısmından soğan biçiminde pabuçlarla yivli gövdeye geçen ikişer şerefeli çifte minarenin, inşaat henüz bitmeden bir ramazanda kurulan mahyanın denizden görünüşünü kubbe engellediğinden biraz daha...
Read moreAn absolute Architectural wonder, the Crown of the newly opened Galata Port, which has proved to be a successful must see waterfront destination in Istanbul... i just visited and am mesmerised by the district as a whole...the best in the world for retail and F&B mix, magnificent unrivalled views across the sea. Such cultural depth , I walked the full waterfront then through the old souk, uninterrupted, till I reached galata bridge, such a vibrant experience ...bravo to whoever developed this masterpiece of a destination; respecting the old and creating a new which is heavily dependant on local SMEs. The definition of sustainable development, social and economic....
Read more