A hidden sanctuary beneath the streets – steeped in Islamic legacy and silence.
Yeraltı Mosque is, quite literally, one of Istanbul’s most hidden gems — and not just in location. Tucked beneath the bustling streets of Karaköy, this underground masjid offers a rare sense of tranquillity and a profound connection to early Islamic history that few visitors ever discover.
The mosque is built within the stone vaults of what was once a Byzantine-era cistern or substructure. Walking down into its cool, low-lit chambers feels like stepping into another world — quiet, dimly glowing, and steeped in reverence. The thick stone columns and low ceiling give the impression of a secret prayer space, echoing with centuries of devotion.
What makes Yeraltı Mosque particularly unique is its spiritual significance. Local tradition holds that the tombs of two Sahaba (companions of the Prophet ﷺ) lie here — most notably Amr ibn al-As, a key figure in early Islamic expansion, and the scholar Sufyan ibn Uyaynah, though these are symbolic cenotaphs. Regardless of historical certainty, the site has long been venerated by locals as a place of barakah, and you feel it the moment you enter.
Tips for visiting:
The entrance is discreet and easy to miss — near the Galata Bridge, along the main Karaköy thoroughfare.
It’s open throughout the day for prayer and reflection; non-Muslims may visit respectfully outside prayer times, though photography should be subtle and reverent.
Dress modestly — and if you're Muslim, it's well worth praying here. The atmosphere is intimate and deeply grounding.
No crowds, no noise — just spiritual stillness.
This isn’t a mosque for grand architecture or tourist fanfare. It’s a place for stillness, for remembrance, and for those who appreciate the quiet corners of Islamic history that still live on today. A must-visit for anyone interested in early Islam, sacred spaces, or simply discovering Istanbul beyond the...
Read moreYeraltı Camii, Kurşunlu Mahzen olarak da adlandırılır. Galata’da, Karaköy Vapur İskelesi yakınında, Kemankeş Caddesi üzerindedir. Burası aslında kuşatma zamanlarında Bizanslılar ta¬rafından gemilerin Haliç’e girişini engellemek için gerdikleri ünlü zincirin kuzey ucunun bağlandığı Kastellion’un bodru¬mudur. Bu zincirin bazı parçaları günümüzde Deniz Müzesi’ndedir. Gemilerin Haliç e girişini kontrol etmek üzere imparator II. Tiberios tarafından inşa ettirilmiş olan kulenin etra¬fında koruyucu bir hisar vardır. 1203’te Haçlılar, donanmalarını Haliç’e sokabilmek için bu hisarı ele geçirmeye çalışmışlardır. İstanbul’un fethin¬den sonra burası yine cephanelik olarak kullanılmıştır. Mahzen-i Sultani olarak da anılan yapıya, Arap ku¬şatmalarında Mesleme döneminde şehit düşen iki sahabenin gömüldüğü bilinmektedir. Esere Kurşunlu Mahzen denilme¬sinin sebebi ise, kapılarının kurşun dökülerek kapatılmış ol¬masından gelir. Kurşunlu Mahzen adıyla bir depo veya ambar olarak kullanılan hisarın bodrum kısmı, ancak 18. yüzyıl ortalarında camiye dönüştürülmüştür. Yeraltı Camii, 1725 yılında Sadrazam Mustafa Bahir Paşa tarafından camiye çevrilmiştir. Yeraltı Camii’nin önünde Kur¬şunlu Köşkü denilen bir köşk bulunduğu ilk olarak 1776’da çi¬zilen bir haritadan anlaşılmaktadır. Gün ışığı camiye sadece Kemankeş Caddesi tarafın¬daki birkaç pencereden girmektedir. Cami mekanı, kare kesitli elli dört payeyle bölünmüş, bunların üstleri çapraz tonozlarla Örtülmüştür. Yeraltı Camii İstanbul’un cami mimarisinde çok değişik ve alışılmamış bir örnek teşkil etmektedir. Yerin altın-dan olmamakla beraber, zeminle hizada olan ve üstünde bir de sağlık merkezi olarak kullanılan büyük bir ahşap konak bu¬lunan Yeraltı Camii, muntazam dikdörtgen biçimde bir plana sahiptir. Etrafı çeşitli yapılarla sardı olduğundan dış mimarisi hakkında fazla bir bilgi bulunmamaktadır. Bir rivayete göre h. 96 (714) yılında İstanbul’u almak için gelen Arap orduları burada yedi yıl kalmış, savaşta şehit olanlardan bazıları buraya defnedilmiştir. Arap orduları Şam’a dönerken, ordunun önemli eş¬yalarından bazıları bu mahzene konulmuş, kapısının üzerine de kurşun dökülmüştür. Kurşunlu mahzen sözü de buradan gelmektedir. Bu sahabelerden birinin mezarı fetih sonrası türbe haline getirilmiş, diğer ikisi de parmaklıklarla çevril¬miştir. Bu eski yapı I. Mahmut ve III. Osman zamanında sadrazamlıkta bulunan Bahir Mustafa Paşa tarafından cami haline getirilmiştir. Tonozlardan mürekkep olan Yeraltı Camii’nde dört kapı bulunmaktadır. Yapının arka kapısına merdivenle inilmek¬tedir. İki kapısı deniz tarafından, ikisi de kara tarafından toprak seviyesinde olan caminin içinde elli altı paye vardır. üstü to¬nozlarla örtülü payelerin üzeri yarım kubbeden oluşmaktadır. Kule şeklindeki tek şerefeli minaresi depremden yıkıldıktan sonra Sultan I. Mahmut tarafından yaptırmıştır. Yeraltı Camii içerisinde, Emeviler zamanında İstanbul’un fethi için gelip esir edilen ve burada zindan hayatına mahkum olan Ashab-ı Kiram’dan Amr bin As, Vehb bin Hüseyra, Sufyan ibni Uyeyne’ye isnat edilen makamlar...
Read moreВ византийские времена вход в Золотой Рог в случае военной угрозы перекрывался гигантской цепью, один конец которой крепился к башне Кентинарий на мысе Сарайбурну, (на южной стороне устья), а другой к башне Галата на северном берегу (не путать с одноименной генуэзской). Точное местоположение башни Кентарий историкам определить пока не удалось, а вот остатки башни Галата можно видеть в мечети Yeraltı Camii (Подземная мечеть).
Тёмное, сводчатое помещение, разделённое шестью рядами колонн по девять в каждом, когда-то было подвалом византийской оборонительной башни Галата. Именно от неё и натягивалась цепь на деревянных буйках у входа в Золотой Рог.
Общая длина цепи составляла 700 м. Ни одному вражескому флоту - ни арабскому, ни русскому - так и не удалось прорваться через это заграждение. В 1203 г крестоносцы, штурмуя Город, захватили башню Галата и, овладев концом цепи, опустили её ниже фарватера. Так их корабли вошли в залив Золотой Рог.
Османы же в 1453 г (год падения Константинополя) по приказу султана Мехмета II тащили корабли по суше из Босфора (современный район Бешикташ) до Золотого Рога (в район современного моста Метро). Вот, как описывает это событие турецкий историк Джелал Эссад: «Положили толстые деревянные катки, смазанные салом и маслом, и в одну ночь более 70 судов различной величины перетащили по этой дороге при помощи людей, лошадей и волов. Распущенные и надутые попутным ветром паруса очень облегчили эту работу… На утро галеры стояли в Золотом Роге, по другую сторону цепи». Так сбылось древнее пророчество, что Город падёт, если морские суда пойдут по суше.
В Археологическом музее Стамбула можно увидеть часть легендарной цепи, а другой её кусок выставлен в Морском музее. Кстати говоря, эту же цепь османы сами пускали в дело в июле 1624 г, когда запорожские казаки грабили побережье Босфора.
Теперь же башни нет, и цепи, естественно, тоже. Теперь здесь подземная мечеть, устланная мягким ковром и очень даже уютная. В её глубине отгорожены две камеры, подсвечиваемые таинственным зелёным светом, в которых, по легенде, похоронены два мусульманских мученика, погибших при осаде Константинополя арабами в 674-678 гг., - Абу Суфьян и Амири Вахиби.
Посетить мечеть могут все желающие, не забудьте только надеть соответствующую одежду (накидок и платков для...
Read more