This tiny pavilion was first built in 1613 during the reign of Ahmed I.
The first time I visited was about 20 years ago as the 'Music Museum' and there were more instruments by then -esp.wind instruments. Also background music composed by that time was played.
Downside is no photos allowed.
There is a small pool, lots of trees, especially magnolias and a cafe in the garden.
The edifice known as the Aynalıkavak Pavilion is the sole remaining building known as "Aynalıkavak Palace" or the "Shipyard Palace" reaching today from the period of Ottoman Empire. The Aynalıkavak Pavilion, thought to have been built during the time of Sultan Ahmed III (1703 1730), was repaired and radically altered by Sultan Selim III (1789-1807) to what we have today. With its two storeys facing the sea and the single-storey mass on the land side, the pavilion is a late and exceptional example of classical Ottoman architecture, reflecting the tastes of its era in terms of adornment. Particularly represented in the lifestyle of the time when the Sultan Selim III reigned. Today, it is arranged as a Music Museum where classical Turkish musical instruments of various periods are exhibited.
On a frieze embellishing the window tops of the Dîvânhâne (Audience Hall) and the Musical Composition Room the verses of the famous poets of the period, Şeyh Galib and Enderûni Fâzıl, praising the Pavilion and Selim III, were inscribed by the calligrapher Yesârî in talik script.
Among the unfortunate events of Ottoman Empire, The Treaty of Aynalıkavak (1779) was signed in this pavilion and the Treaty of Jassy where Crimea was disposed of from the Ottoman Empire was approved by the...
Read moreStepping into Aynalıkavak Pavilion felt like entering a living testament to the grandeur of classical Ottoman architecture. The palace's exterior is a breathtaking example of the era's artistic prowess, and upon entering, the interior revealed an exceptional display of opulence.
The intricate details and ornate designs adorned every corner, transporting visitors to a bygone era of elegance. The meticulous preservation of Aynalıkavak Pavilion allows guests to appreciate the architectural brilliance that defined the Ottoman period.
The surrounding garden is nothing short of awe-inspiring, providing a tranquil escape in the heart of historical beauty. The careful landscaping and vibrant greenery make it a perfect complement to the majestic pavilion. The added touch of a cafe within the garden is a stroke of genius, allowing patrons to enjoy a coffee while marveling at the palace's splendor.
What truly elevated the experience was the inclusion of musical instruments from the Ottoman era, enriching the visit with the sounds of history. The availability of an audio guide provided a wealth of information, allowing visitors to delve deeper into the palace's history and appreciate the significance of each artifact. Aynalıkavak Pavilion is a must-visit for history enthusiasts, architecture admirers, and anyone seeking a serene escape with a side of cultural richness and...
Read moreOsmanlı Devleti’nin İstanbul’daki dördüncü büyük sarayı olan Tersane Sarayı, diğer adı ile Aynalıkavak Sahil Sarayı’ndan günümüze ulaşabilen tek yapı, Aynalıkavak Kasrı’dır. Okmeydanı yamaçlarından Haliç kıyılarına doğru uzanan alan, tarihî kaynaklara göre Bizans döneminde imparatorlara ait bir gezinti ve dinlenme yeridir. Fatih Sultan Mehmed’in (1444-1481) İstanbul’u fethinden sonra, Osmanlı sultanlarının da ilgisini çeken bu büyük koruluk, bölgede kurulan Osmanlı tersanesinden dolayı, bahçeleriyle birlikte “Tersane Hasbahçesi” adıyla anılmıştır. Hasbahçe’de bilinen ilk yapı, Kaptan-ı Derya Halil Paşa’nın Sultan I. Ahmed (1603-1617) için 1613 yılı sonlarında yaptırdığı kasırdır. Daha sonraki dönemlerde yeni köşkler, kasırlar ve bunlara ait ilave yapılarla, Tersane Sarayı son şekline kavuşmuştur. Sarayın setler hâlinde yükselen geniş bahçesinde, Haliç’e bakan yeni kasırlardan biri de Sultan III. Ahmed’in (1703-1730) şehzadeleri için düzenlenen sünnet düğününe sahne olan Aynalıkavak Kasrı’dır. Zaman içinde tersanenin büyüyüp genişlemesiyle, saraya ait yapılar birer birer yok olmuştur. 1802-1803 yıllarında tamamen yıkılan saraydan geriye sadece Aynalıkavak Kasrı kalmıştır. “Hasoda Kasrı”, “Hasbahçe Kasrı”, “Daire-i Hümâyûn” gibi adlarla da anılan yapı, bugünkü görünümüne Sultan III. Selim (1789-1807) döneminde kavuşmuş ve Sultan Abdülmecid (1839-1861) döneminde tekrar elden geçirilmiştir. “Lâle Devri” olarak anılan dönemin yaşantısını hatırlatan ve yaklaşık üç yüz yıldır Haliç kıyılarını süsleyen Aynalıkavak Kasrı, 1975 yılında Millî Saraylar yönetimine geçmiş ve 1984’te müze-saray olarak ziyarete açılmıştır. Kasır, kara tarafındaki cephesi tek, deniz tarafındaki cephesi iki katlı düzenlenmiş olarak eğimli zemine uygun bir yerleşim göstermektedir. Çifte dîvanhâne çevresinde gelişen üç sofalı planıyla, 18. yüzyıl Osmanlı saraylarının geleneksel mimari özelliklerini taşımaktadır. Sofaların bir tarafında sultanın önemli konuklarını kabul ettiği Dîvanhâne ile üç oda, diğer tarafında giriş sofası ile iki oda bulunmaktadır. Dış çephede dilimli bir kubbeyle örtülü olduğu görülen Arz Odası’nın tavan eteğinde Sultan III. Selim’in altın yaldızlı tuğrası, pencereler üzerinde Yesârîzâde Efendi’nin ta’lîk hat ile yazdığı, Enderûnî Fâzıl Efendi’nin Aynalıkavak Kasrı’nı öven 54 beyitlik şiiri dikkati çekmektedir. III. Selim’in lirik ve akıcı bestelerini yaptığı sanılan Hasoda’nın pencereleri üzerinde, yine Yesârîzâde’nin ta’lîk hatla yazdığı, Şeyh Galib’in III. Selim’i öven 36 beyitlik şiiri yer almaktadır. Tavanda, Hasoda ile benzer biçimde, geometrik düzen içinde bitkisel ve stilize motiflerle zenginleştirilmiş zarif bir bezeme göze...
Read more