Güzel ve manevî bir mekan Yirmialtıncı Söz'ün hâtimelerinde denildiği gibi; nasılki bir mahir san'atkâr kıymetdar bir elbiseyi murassa' ve münakkaş surette yapmak için, bir miskin adamı lâyık olduğu bir ücrete mukabil model yaparak kendi san'at ve maharetini göstermek için; o elbiseyi o miskin adam üstünde biçer, keser, kısaltır, uzatır; o adamı da oturtur, kaldırır, muhtelif vaziyetler verir. Şu miskin adamın hiçbir hakkı var mıdır ki, o san'atkâra desin: "Beni güzelleştiren bu elbiseye neden ilişip tebdil ve tağyir ediyorsun ve beni kaldırıp oturtup, meşakkatle benim istirahatımı bozuyorsun?" Aynen öyle de: Sâni'-i Zülcelal herbir nevi mevcudatın mahiyetini birer model ittihaz ederek ve nukuş-u esmasıyla kemalât-ı san'atını göstermek için; herbir şey'e hususan zîhayata, duygularla murassa' bir vücud libasını giydirerek, üstünde kalem-i kaza ve kaderle nakışlar yapar; cilve-i esmasını gösterir. Herbir mevcuda dahi, ona lâyık bir tarzda bir ücret olarak; bir kemal, bir lezzet, bir feyz veriyor. مَالِكُ الْمُلْكِ يَتَصَرَّفُ ف۪ى مُلْكِه۪ كَيْفَ يَشَٓاءُ sırrına mazhar olan o Sâni'-i Zülcelal'e karşı hiçbir şey'in hakkı var mıdır ki, desin: "Bana zahmet veriyorsun. Benim istirahatımı bozuyorsun." Hâşâ! Evet mevcudatın hiçbir cihette Vâcibü'l-Vücud'a karşı hakları yoktur ve hak dava edemezler; belki hakları, daima şükür ve hamd ile, verdiği vücud mertebelerinin hakkını eda etmektir. Çünki verilen bütün vücud mertebeleri vukuattır, birer illet ister. Fakat verilmeyen mertebeler imkânattır. İmkânat ise ademdir, hem nihayetsizdir. Ademler ise, illet istemezler. Nihayetsize illet olamaz. Meselâ madenler diyemezler: "Niçin nebatî olmadık?" Şekva edemezler; belki vücud-u madenîye mazhar oldukları için hakları Fâtırına şükrandır. Nebatat niçin hayvan olmadım deyip şekva edemez, belki vücud ile beraber hayata mazhar olduğu için hakkı şükrandır. Hayvan ise niçin insan olmadım diye şikayet edemez, belki hayat ve vücud ile beraber kıymetdar bir ruh cevheri ona verildiği için, onun üstündeki hakkı, şükrandır. Ve hâkeza kıyas et. Ey insan-ı müşteki! Sen madum kalmadın, vücud nimetini giydin, hayatı tattın, camid kalmadın, hayvan olmadın, İslâmiyet nimetini buldun, dalalette kalmadın, sıhhat ve selâmet nimetini gördün ve hâkeza... Ey nankör! Daha sen nerede hak kazanıyorsun ki, Cenab-ı Hakk'ın sana verdiği mahz-ı nimet olan vücud mertebelerine mukabil şükretmeyerek; imkânat ve ademiyat nev'inde ve senin eline geçmediği ve sen lâyık olmadığın yüksek nimetlerin sana verilmediğinden bâtıl bir hırsla Cenab-ı Hak'tan şekva ediyorsun ve küfran-ı nimet ediyorsun? Acaba bir adam; minare başına çıkmak gibi âlî derecatlı bir mertebeye çıksın, büyük makam bulsun, her basamakta büyük bir nimet görsün; o nimetleri verene şükretmesin ve desin: "Niçin o minareden daha yükseğine çıkamadım" diye şekva ederek ağlayıp sızlasın. Ne kadar haksızlık eder ve ne kadar küfran-ı nimete düşer, ne kadar büyük divanelik eder, divaneler dahi anlar. Ey kanaatsız hırslı ve iktisadsız israflı ve haksız şekvalı gafil insan! Kat'iyyen bil ki: Kanaat, ticaretli bir şükrandır; hırs, hasaretli bir küfrandır. Ve iktisad, nimete güzel ve menfaatli bir ihtiramdır. İsraf ise, nimete çirkin ve zararlı bir istihfaftır. Eğer aklın varsa, kanaata alış ve rızaya çalış. Tahammül etmezsen "Yâ Sabûr" de ve sabır iste; hakkına razı ol, teşekki etme. Kimden kime şekva ettiğini bil, sus. Her halde şekva etmek istersen; nefsini Cenab-ı Hakk'a şekva et, çünki...
Read moreKALE İÇİNDE HAZRETİ SÜLEYMAN CAMİİ
Diyarbakır’ın en önemli manevi mekanlarında biri olan Hz. Süleyman camii, Nisanoğlu Ebul Kasım tarafından 1115-1160 yıllarında yapılmıştır. Nasıriye camii , Hz. Süleyman Camii ve Kale camii olmak üzere üç isimle anılır. Caminin bitişiğinde Diyarbakır’ın fethinde şehit olmuş Süleyman ibni halid dahil , 27 sahabe bu bölgede , 13 sahabe ise surların farklı yerlerinde şehit olmuş burada meşhedleri bulunmaktadır. Diyarbakır’ın fethi Hz. Ömer zamanında Caminin bulunduğu bölgeden başlamıştır. Türbeye açılan güneydeki pencerenin üzerinde 1631-1633 yıllarında yazılan kitabede Halid bin Velid’in oğlu ile 24 Sahabe’nin kubbenin altında metfun olduğu belirtilmektedir. Kitabenin metni şöyledir; ” Halid oğlu fatih-i Amid Süleyman Hazreti Kim yiğirmidört sahabeyle olup bunda şehit Kubbenin altında metfundur sahabe cümlesi Bu müşerref yerde mesken kıldırlar vekt-i medid Murtaza Paşa Silahdara Huda ihsan edüp Bir müzehhep perde astı üstüne anın cedid Kıldı ihya zib ü ziynette der ü divarını Kim okursa fatiha ruz-i ceza ola said ” Kuzey- Güney doğrultusunda dikdörtgen plan şemasında inşa edilen cami oldukça sadedir. Bazalt taş tamamen yapıya hakimdir. Cami, sahabeler türbesi, Namazgah, kare minaresi ve çeşme dizisinden oluşan bir yapı topluludur. Yapının minaresi de kare formlu minare olması bakımından dikkat çekicidir. Diyarbakır’ın müslümanlar tarafından fethinden günümüze kadar önemini kaybetmeyen ve halkın maneviyat aleminde değerini fazlasıyla koruyan bu sahabe türbeleri, Diyarbakır’ın manevi sembolü olup, yılda 100,000 kişi tarafından ziyaret edilmektedir. Diyarbakır ve Sahabe Diyarbakır’da Fetih sırasında şehit olan 40 sahabe ve eceliyle ölenlerle birlikte 500 sahabenin kabrini olduğu rivayet edilir. Diyarbakır’da tarihte 4 mezarlık vardı. Bu mezarlardan Urfa kapı ve Dağ kapı mezarlarının yakın zamanda kalktığını görüyoruz. Geriye Yenikapı ve Mardinkapı mezarlıkları kalmaktadır. Yaşlılardan öğrendiğimize göre iptal edilen mezarlardaki kemikler Mardin kapı mezarlığına nakledilmiştir. Bu durumda Şam’daki sahabe mezarlığı gibi Mardin kapı’nın da sahabe mezarlığı olma ihtimali yüksektir. Diyarbakır’da 500 sahabenin yaşadığına dair tarihi bir vesika da Diyarbakır müftülüğündedir. Mevlana Halid-i Bağdadi Diyarbakır’a geldiğinde sahabe türbesini ziyaret için camiiye girmiştir. Sahabeler bodrum katta yatmaktadır. Ancak camiye girer girmez Mevlana Halid hemen camiden çıkmıştır. Niçin dışarıya çıkıp dışarıda namaz kıldığını soranlara ” orada o kadar çok şehid bir arada idi ki, onları incitmektense dışarıda kılmayı tercih ettim”. Demiştir. Mevlana Halid-i Bağdadi kendi yazmış olduğu Farsça eserinde ayakların basamayacağı kadar yani yüzlerce şehid sahabeden bahseder. Kendi ifadesiyle ; ” Bu topraklarda o kadar çok sahabe var ki ben bu topraklara basmaya haya...
Read moreHazreti Süleyman Camii ya da bilinen diğer adlarıyla Kale Camii, Nasiriyye Camii, Meşhed Camii veya Murtaza Paşa Camii, Diyarbakır'ın Sur ilçesinde yer alan tarihî bir camidir. İnaloğulları Beyliği tarafından inşa edilen cami ayrıca içerdiği türbe mezarlardan ötürü 27 Sahabe Türbesi olarak da bilinir. Günümüzdeki cami, İnaloğulları ve Osmanlı dönemlerinin izlerini taşımaktadır. Caminin minaresinde yer alan kitabelerden İnaloğulları Beyliği (Nisanoğulları) döneminde Nisanoğlu Kemaleddin Ebu'l Kasım Ali (1156-1179) tarafından 1160 tarihinde yapıldığı anlaşılmaktadır.1 Osmanlı döneminde Kanuni Sultan Süleyman tarafından cami ilk kez genişletilmiş ve adına vakfiye düzenlenmiştir.[2] IV. Murad zamanında 1631-1633 yılları arasında Diyarbekir Eyaleti'nde valilik yapan Silahtar Murtaza Paşa tarafından cami onarılmış[3] ve türbe, çeşme ve tuvalet gibi yeni eklentiler yapılmıştır.[2] Camiye daha çok 19. yüzyılın ikinci yarısı ile 20. yüzyılın ilk çeyreğinde eklentiler yapılmıştır.[2] Cami, 1960-61, 74, 75, 76, 77 ve 2004 yıllarında onarılmıştır Cami, Diyarbakır İç Kale surlarına ait iki burç arasında eğimli arazi üzerinde kurulu yapılar topluluğundan oluşmaktadır.[2] Yapı topluluğunda cami, caminin batısına bitişik türbe ve hazire, avlu, batı giriş kapısının sağında yaz aylarında namaz kılmaya yarayan namazgâh bölümü, solunda revaklı abdest alma yerleri, caminin kuzeyinde yer alan ikinci türbe bölümü yer almaktadır.[2] Dört köşeli bir minareye sahip olan cami, siyah kesme bazalt taştan yapılmıştır.[1] Camiye güney ile batıdan iki kapı ile girilmekte ve cami avlusunun kuzey duvarına bitişik 12 çeşmeli bir şadırvan yer almaktadır.[1] Caminin batı duvarına bitişik olan bölümde ünlü Arap komutanı Halid bin Velid'in oğlu Süleyman ile kentin Araplar tarafından alınması sırasında ölen diğer sahabelerin türbe mezarları bulunmaktadır.[1] Türbe, namaz kılınan kısmın birinci ve ikinci bölümüne birer kapıyla bağlantılı olup kare planlıdır.[2] Caminin duvarlarında Osmanlı çinileri yer alırken namazgâh kısmı avludan bir sıra taş basamaklı seki ile yükseltilmiştir.[2] Abdest alma yerinin üzeri pandantif geçişli dört kubbe ile örtülüdür ve abdest alma yerinin duvarları siyah bazalt taşı ile örülmüştür.[2] Cami boyuna dikdörtgen planlıdır ve bunu dışından çevreleyen ikinci türbe, revak, güney koldaki mezarlar özgün olmayıp 17. yüzyıl ve sonrası değişikliklerdir.[2]
İnşa ve tamir kitabeleri de olmak üzere caminin toplam 12 kitabesi vardır.[2] Minarenin doğu yüzünde inşa kitabesi yer almaktadır. Kitabeler yarım oluk ve düz bir silme ile üç yönden...
Read more