Fetihten sonra kilisenin altındaki bodrum, Haliç'teki gemilerin malzemelerinin depolandığı bir ambar olarak kullanılmıştır. Aya Theodosia Kilisesi'nin II. Selim döneminde (1566-1574) Hasan Paşa tarafından camiye dönüştürüldüğü genellikle ileri sürülür. Hadîkatü'l-cevâmi'in matbu nüshasında ise bu işin III. Selim zamanında (1789-1807) gerçekleştirildiği yazılmıştır ki bu bir baskı hatasıdır. İhsan Erzi tarafından işaret edildiğine göre, İstanbul Belediyesi Atatürk Kitaplığı Muallim Cevdet yazmaları arasındaki bir icmal defterinde (nr. 93), 5 Cemâziyelâhir 895'te (26 Nisan 1490) camiye dönüştürülme çalışmalarına başlanarak bu işin altı ayda bitirildiği kaydedilmektedir. 953 (1546) tarihli İstanbul Vakıfları Tahrir Defteri'nde de burası "Câmi-i Gül" olarak kaydedildiğine göre bu eski kilise II. Selim döneminden çok önce camiye çevrilmiştir.
Kanûnî Sultan Süleyman devrinde bir elçilik heyetiyle İstanbul'a gelen ve 1559'da Galata surlarından şehrin, aslı şimdi Hollanda'da Leiden'de bulunan büyük bir resmini çizen Flensburglu Alman Melchior Lorichs (Lorck), Gül Camii yerinde üstü ahşap çatılı, minareli bir cami işaretlemiştir. Türkler'e ne durumda kaldığı bilinmeyen bu eski Bizans yapısı, büyük ihtimalle 1509 zelzelesinde kubbesi ve bütün üst yapısını kaybetmiştir. Bu felâketin arkasından binanın üstü bir ahşap çatı ile örtülmüş, bir süre öylece kullanılmış ve Alman ressam da onu bu haliyle görmüştür. Belki II. Selim döneminde ve Mimar Sinan'ın Hassa başmimarı olduğu yıllarda bu ahşap çatı kaldırıldığı veya bir yangın sonunda çöktüğü için bugün görülen klasik Türk üslûbundaki yan cephelerle ana kemerler ve kubbe yapılmıştır.
W. Müller-Wiener, Gül Camii'nin IV. Murad zamanında tamir edildiğini bildirirse de bu hususta kaynak göstermediğinden bu bilginin doğruluk derecesini kontrol etmek mümkün değildir. Ancak Osmanlı dönemi boyunca Haliç kıyılarından başlayarak güneye doğru yayılan yangınlardan zarar gördüğü tahmin edilebilir. Bu arada 1633 yılında Cibalikapısı dışından başlayarak üç gün süren büyük yangın Gül Camii'nde de tahribat yapmış olmalıdır. Cami II. Mahmud döneminde önemli bir tamir görmüştür. Hadîkatü'l-cevâmi'in metnini tamamlayan Ali Satı Efendi camideki Hünkâr mahfilinin bu padişah tarafından yaptırıldığını bildirir.
Gül Camii yakın tarihlerde bir tamir görmüş ve dış duvarları evvelce sıvalı ve badanalı iken raspa edilerek duvar örgüleri açığa çıkarılmıştır. Bu eski kilise, tuğla tonozlu ve üstündeki yapının ölçülerini aynen tekrarlayan bir bodrum üzerinde inşa edilmiştir. Esas bina "kapalı haç planlı" tiptedir. Narteks kısmı mevcut olmayıp sadece kuzey yan duvarı kalmıştır. Bunun yerine ahşap çatılı bir son cemaat yeri yapılmıştır. Ana mekân, dört kolu beşik tonozlarla örtülü bir haç biçimindedir. Bu kollardan kuzey, güney ve batıda olanların içlerine ikişer pâye üzerine oturan galeriler yerleştirilmiştir. Dört masif pâye bu haç şeklini meydana getirir ve dört ana kemeri taşır. Kemerlerin sivri oluşu, bunların Türk devrinde eskilerinin yerinde ya tamamen veya kısmen yapıldığını belli eder. Binanın doğusunda, ortadaki daha geniş olmak üzere dışarıya taşkın üç apsisi vardır. Bunlardan bilhassa iki yanlarda olanlarında çok sayıda nişler ve bunların içlerinde tuğla bezemelerinin bulunuşu, binanın XIII. yüzyılın sonları veya XIV. yüzyılın başında gördüğü büyük tamir sırasında bu bölümlerin yeniden yapıldığına işaret eder.
Türk döneminde bu kilisenin dış mimarisinde önemli değişiklikler yapılmıştır. İki yan cephe çok pencereli olarak inşa edilmiş, bunların mahya hattı bazı Osmanlı eseri camilerde olduğu gibi kademeli olarak taçlandırılmıştır. Son derece basık, sekizgen kasnaklı sağır kubbeleri de Türk yapısıdır. Böylece eski kilisenin, Türk mimarisinin klasik döneminde gerek yan cepheleri gerek taşıyıcı büyük kemerleri ve ana kubbesinin yenilendiği açıkça belli olmaktadır.
Yüksek bir bodrum üzerine oturduğu gibi kendi başına esasen orantıları çok yüksek olan bu kilise, yüksek kasnaklı olması gereken kubbesiyle herhalde aslında daha da heybetli bir görünüm arzediyordu.9.03.21 /...
Read moreGül camii(Azize Theodosia Kilisesi)-Cibali
Fatih'den sonra Ayakapı yoğun göç alan bölgelerden biri olmuştur. Buraya göç edenlerin çoğunluğunu Anadolu ve Rumeli kökenli Rumlar oluşturuyordu. Buraya gelen Rumlar genellikle yerleşim alanı olarak sur ve deniz arasındaki bölümü tercih ediyorlardı.Türkler İse sur içi yerleşimi daha uygun görüyorlardı.Daha sonra buradaki Rum nüfusun dîni ihtiyaçlarını karşılamak için Bizans'tan beri var olan kiliseler yenilendiği gibi yeni kiliselerde inşa edilmiştir. Aya Nikola Rum Kilisesi hemen bitişiğinde bulunan Haralambos Ayazması bunlardan biridir. Sur içinde ikamet eden Müslümanların sosyal ve kültürel hayatında önem arz eden ve manevi alemlerini tatmine ulaştıran Sirkeci Tekkesi bulunmaktaydı.Tekke Halvetİ-ye'nin Sümbüliye kolundan Yorgani Emir Şeyh Mehmed Giysudar Geylanİ tarafından kurulmuştur. 19. yy'da yıkılan tekke geniş bir hazireye sahiptir ve bu hazire içinde tekkenin kurucusunun oğlu olan Şeyh İsmail Efendi'nin türbesi sağlam bir şekilde günümüzdeki varlığını sürdürmektedir. Bizans'ın hazineleriyle dolu olan İstanbul, bu hazinelerinde birini eski bir kiliseyi Ayakapı semtinde barındırmaktadır. Aya Teodosia ismindeki bu kilise sur kapısıyla aynı adı taşımaktaydı. Dolayısıyla bu da bize iki yapının da aynı azizeye adandığını göstermektedir. Fetihten sonra camiye çevrilen yapı Gül Camii İsmini almıştır.
(+)
(+)
Bizans döneminde ölen kişiler toplumdaki sınıflarına göre belli alanlara gömülürlerdi. Alt taba
kaya mensup halk sın dışına, yüksek sınıftaki kimiler İse sur İçine, gömülürlerdi. İmparatorlar için sur içi kilise mezarlan vardı. Bunlardan biri de asıl konumuzu teşkil eden Ayia Teodosia Kilisesiy-di. Bizans İmparatoru I. Basileios döneminde inşa edilen yapı bir ihtimal olarak eski bir harabenin yenilenerek hayat bulduğu şeklindedir. Mezar odalarıyla dolu olan kilise Basileios sülalesinin metfunlarını ağırlamaktaydı. Kilisesini muayyen yerlerine yerleştirilen mezarlann içini Basileios'un annesi, kardeşleri Marianos ve Sembatios, kızları Anastasia, Arına, Helena ve torunları ile VII. Kos-tantinos'un annesi Zoe dolduruyordu. Bizans'ı yüzyılı aşkın bir süre meşgul eden ikonaklazma akımı sırasında dini içerikli tüm resimler, freskolar ve heykeller tahrip e-dilmiştir. Bizans devrinde şimdiki Sultan Ahmet türbesinden başlayarak Ayasofya'ya doğru bir çizgi çekecek olursak bu doğrunun tam ortasında imparatorluk sarayına girişi sağlayan büyük bir bronz kapı duruyordu. Bu kapının üstünde bulunan İsa ikonasının kaldırılması bazı tepkilere neden olmuş ve bu duruma karşı çıkan Teodosia adlı bir kadın öldürülmüştür. Daha sonra Öldürülen bu kadının bir azize olduğu anlaşılmış ve tüm eşyalarıyla beraber ismini vereceği bu kiliseye gömülmüştür. Bir anda önemli olan bu kişiyi ziyaret etmek için pek çok insan gelmeye...
Read moreGül Camii
İstanbul'un Ayakapı semtindeki Bizans İmparatorluğu döneminden kalma yapı
Gül Camii veya Azize Teodosya Kilisesi (Rumca: Μονή τῆς Ἁγίας Θεοδοσίας ἐν τοῖς Δεξιοκράτους, Ayia Theodosia), İstanbul'un Ayakapı semtindeki Bizans İmparatorluğu döneminden kalma ve fetihten sonra camiye dönüştürülmüş bir dinî yapıdır. Eski adı ve yapım tarihi hakkında kesin bilgiler olmamakla birlikte 10. ya da 11. yüzyılda yapıldığı tahmin edilmektedir.Bu kilise, Bizans tarafından inşa edilen en yüksek kilise olarak bilinir.[1] İkonoklazm akımı sırasında Büyük Saray'ın ana girişi Halki Kapısı üzerindeki İsa ikonasının indirilmesine karşı çıktığı için öldürülen Theodosia adlı kadının kutsal emanetlerinin bu kiliseye konduğu ve bu kilisenin Aya Theodosia olduğuna inanılır KonumAyakapı, Fatih, İstanbul, TürkiyeKoordinatlar41°01′37″K 28°57′22″DTamamlanma10. yüzyıl
Teknik ayrıntılarMinare sayısı1
Bina tuğla tonozlu bir bodrum üzerine inşa edilmiştir. Kilisenin planı Yunan haçı biçimindedir. Kubbe, duvarlara bitişmeyen dört ayak üstünde durur. Binanın doğu tarafında, ortadaki daha geniş olmak üzere üç apsis vardır. Apsislerdeki nişler ve tuğla bezemeler 13. ve 14. yüzyıllardaki tamirler sırasında yeniden yapıldığını gösterir. Orta apsisle sağ yan nef arasındaki payede içinde bir mezar olan bir hücre bulunur.
Kilise, fetihten sonra bir süre tersanenin depo olarak kullanılmış ve I. Beyazıt döneminde (1482-1512) camiye dönüştürülme çalışmaları başlamıştır. Ancak, 1559'da bir ressamın çizdiği tabloya göre, caminin o dönemde ahşap çatılı ve minareli olduğu görülmektedir. Bu, I. Selim döneminde camileştirilmediğini, ancak geniş kapsamlı bir onarım geçirdiğini düşündürmektedir.
Caminin adinin "Gül" olarak anılmasına dair çeşitli rivayetler vardır. Bir hikâyeye göre, Türkler İstanbul'u fethettiklerinde, Theodosia yortusu nedeniyle camiyi güllerle süslenmiş bulmuşlar ve bu nedenle yapıya "Gül" adını vermişlerdir. Diğer bir rivayete göre, Gül Baba adli bir zatin camide gömülü olması nedeniyle yapı bu adi almıştır. IV. Murat döneminde yapılan bir tamirat sırasında, kubbe ve evresinin güle benzediği için camiye "Gül" adi verildiği de iddia edilmektedir.
Günümüzde ana mekân beşik tonozla örtülüdür ve kubbe son derece basık ve sekizgen kasnaklıdır. Caminin mimarisi, Osmanlı mimarisinin klasik dönemini yansıtan masif payeler ve sivri kemerlerle dikkat...
Read more